Christa Wolf’tan bir başka mitolojik roman. Bu defa Kolkhis Prensesi, büyücü Kirke’nin yeğeni Medea’nın hikayesi.
Euripides’in tragedyasından beri işlenen hikayeyi farklı bir şekilde ele alıyor Christa Wolf. Onun Medea’sı, çocuklarını öldüren canavar anne, kardeş katili, Korinthos Prensesi Glauke’yi intikam amacıyla öldüren büyücü Medea’dan çok farklı; tutkunun tutsağı, sinir krizlerine kapılıp her şeyi yok eden Medea değil. Açıkçası ben Wolf’un anlattığı Medea’yı çok sevdim. Ülkesinde olan, kendi kardeşinin öldürülmesiyle sonuçlanan iktidar oyunlarından kaçıp daha insani bir medeniyet arayan, güçlü, bağımsız fakat insani kusurları olan bir kadın Medea. Onun gücü ve karakteri görünüşte medeni olan ama içten içe çürüyen Korinthos’a fazla gelir ve Medea’yı tehdit olarak algılayan statükocular ve yükselme heveslisi çevreler tarafından oyuna getirilir.
Mitolojide anlatılan hikaye ve Wolf’un Medea’sını karşılaştırdığımda, şovenist erkek yazarların yarattığı kötü kadınlar iddiam geldi aklıma yine. Mitoloji ve tarih, haklarında hiçbir bilgi olmayan ama erkek yazarların canavarlaştırdığı kadın hikayeleriyle dolu. Benzer duyguları Wolf de yaşamış ki böyle bir bakış açısıyla yeniden yazmış hikayeyi. Kitapta, Kirke’nin sesiyle şunu söylüyor Wolf, büyücü Kirke’ye gelen erkeklerle ilgili: ‘Ne aradıklarını biliyor musun Medea? Hiçbir şeyin onların suçu olmadığını, yaptıkları işlere onları tesadüfen taptıkları tanrıların sürüklediğini söyleyecek bir kadın arıyorlar.’