Annelerimiz, babalarımız, sonra da öğretmenlerimiz kutsaldır mesela. Dinler, dersler, aile terbiyesi bize onların nasıl yüce insanlar olduklarını anlatır. Sonra büyürsünüz ve diyelim çocuk psikolojisi dalında ihtisas yaparsınız. Bu sefer çocukluğunuzda, okulda size ezberlettirilen şiirlerle yücelttiğiniz analar, babalar karşınıza birer canavar olarak çıkarlar. Kimi çocuğunun ırzına geçmiş, çocuk başından geçeni yıllarca içine gömmüştür. Kimi çocuğunu, onlar kendi kendilerini büyütürler havasında, hiç kaale almamış; kimi de çocuklarına, altında hayat boyu ezileceği hedefler koymuştur. Öğretmenlerin beylik laflarla süslenen dokunulmaz yüceliği başka bir yalandır. Çocukların çoğu haksızlığın ne olduğunu ilk onların sınıftaki gaddarca davranışlarından öğrenir.
Dört-beş yaşlarında çocuklara, taraf olmalarını mecbur hissettirerek, hangi takımı tuttuklarını sorup aslan diye sırtlarını sıvazlamak ( kız çocuklarına aynı soruyu sormamak), onları cinsel ayrımcılığa ufak yaştan şartlandırmak değil mi?