Vâizân kîyn celû der mihrâb ve minber mîkoned
Çünki halvet mîrevend ân kâr-ı dîger mîkoned.
-Hâfız
(Vaizler şahane konuşurlar minber ve mihrapta
Lakin söyledikleri ne varsa yapmazlar kendi hayatlarında)
Bir gün, Allah rahmet etsin ona ve esenlik versin, Peygamber'den Ebû-Zerr, Musa'nın sahifelerinde ne var, ne yazılı diye sordu. Peygamber şu yazılı dedi: Şaşarım o kişiye ki öleceğini iyiden iyiye bildiği halde nasıl olur da ferahlar? Şaşarım o kişiye ki cehenneme iyice inandığı halde nasıl olur da güler? Şaşarım o kişiye ki soru sorulacağını iyice bildiği halde nasıl olur da suç işler, kötülükte bulunur. Şaşarım o kişiye ki dünyanın sonu olmadığını, yokluğa döneceğini, ehlini yok edip gideceğini bildiği halde nasıl olur da dünyaya düşer, mal-mülk toplamaya koyulur, ona güvenir?
Yoldan seni uzaklaştıran şeyden vazgeç; o söz ister küfür olsun, ister iman.
Seni yoldan, dosttan alıkoyan neyse bırak onu, ister çirkin olsun, ister güzel.
Bu yolu süpürüp silmekten başka bir çare yoktur;
Kemerini beline kuşanmış, başının üstünde, bu yolda bekleyip duruyor Lâ;
Lâ gönlüne girer de seni şaşkınlık yoluna düşürürse,
Sonra Allah'lık ışığıyla İllâ yolundan gel Allah'a.
Hakkın cemalinden başka bir şey görme; Hakkın sözünden başka bir-şey duyma da padişahın hasların hası olan kullarına katıl.
Gül bahçesinde sevgiliyle bir yol uğrağına geldim;
Haberim olmadan bir güle gözüm düştü; bakıverdim;
Güzelim beni görünce dedi ki: Utan, utan;
Benim yüzüm burda; sense güle bakıyorsun.
Doğrusunu Allah daha iyi bilir.