Michelangelo Antonioni sözleri ve alıntılarını, Michelangelo Antonioni kitap alıntılarını, Michelangelo Antonioni en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
“Benim filmlerim hayatın aynasıdır, hayatın kendisi muğlaktır. Gerçekten de, eğer hayat muğlak olmasaydı, hayattaki her şey gizemlilikten uzak ve tamamen açıklanabilir olsaydı, ölümü isteyecek kadar çaresiz olurduk.”
sonuç aynıdır: yalnızlık. gece’yle bir uzlaşma noktasına ulaşacağım: bugün ahlâk anlayışında ve hatta politikada bile görülebilen bir uzlaşma. karakterler bu kez kendi kendilerini bulmakta, fakat birbirleriyle iletişim sorunu yaşamaktadırlar; çünkü gerçeği kabul etmenin çok güç olduğunu ve bunun büyük bir cesaret ve karar vermeyi gerektirdiğini; sürdürdükleri hayat tarzında bunu başarmanın imkânsız olduğunu görmektedirler.
...Ne olursa olsun, ben bu 'zayıf' kelimesinin gerçekten doğru bir kelime olduğunu düşünmüyorum. Hepimiz bir açmaz içinde yaşıyoruz. Onun içinden çıkmaya çalışmak zayıflık mıdır, şimdilik savaşı kaybetmiş olsanız bile?
Aşkın karakterlerinizin hayatına bir parça mutluluk getirdiği görülüyor. Kendi hayatınızın bir gerçeği mi bu?
Bir yerde mutluluğun [Maurice] Maeterlinck'in mavi kuşu gibi bir şey olduğunu okumuştum: Yakalamaya çalıştıkça rengini kaybeder. Suyu avcunuzda tutmaya çalışmak gibi bir şeydir. Ne kadar sıkarsanız, su o kadar çok akıp gider. Ben şahsen, aşk konusunda çok az şey biliyorum.
Hayatın diyalektiği kaybolmuş. Filmler sıkıcı hale gelmiş. Gösteriş nesnellik olmuş, kendinizi yok ediyorsunuz. Başkaları size hitaben bir şeyler söylüyor fakat siz ilgilenmiyorsunuz. O halde, hayatın duygusuna ne oldu? Bunu söylerken daha objektif olmaya çalışmaktan yoruldum,
Dostoyevski, bir sanatçının çalışmalarında ömrü boyunca sadece bir tek şey anlattığını söyler. Eğer iyi bir sanatçıysa, bu sayı iki de olabilir. Yapılan alıntının çelişkili doğasının tanıdığı keyfiyet, onun benim için tamamen geçerli olmadığını eklemeye izin vermektedir. Fakat benim söylememe değil.
Bugün insanların eskiye göre daha az geçmişleri var. Bugün bir kız aynen filmdeki kız gibi çantasını alıp, ailesi ve geçmişi konusunda hiçbir düşünce taşımadan istediği yere gidebilir. Yanında herhangi bir yük taşımak zorunda değildir.
Din konusunda ne düşünüyorsunuz? Tanrı öldü diyenlere katılıyor musunuz?
-Hemingway'in bir hikayesindeki, "Tanrı'ya inanıyor musun?" sorusu yöneltilen bir karakteri hatırlıyorum. Şöyle cevap veriyordu: "Bazen, geceleri." Doğayla karşı karşıya olduğurnda bakışlarımı gökyüzüne, şafağın söküşüne, güneşe, böceklerin renklerine, kar kristallerine, gecenin yıldızlarına çevirdiğimde bir Tanrı ihtiyacı hissetmem. Belki artık bir şeye bakıp merak edemez olduğum zaman, hiçbir şeye inanmadığım zaman -belki o zaman başka bir şeye ihtiyaç duyarım. Fakat bunun ne olduğunu bilmiyorum. Bildiğim tek şey, bizlerin eski ve hayat şeylerle -alışkanlıklar, gelenekler, miadını doldurmuş davranış şekilleri- yüklü olduğumuzdur. Cinayeti Gördüm'deki genç İngilizlerin gücü, bütün bu çer çöpü fırlatıp atmalarında yatmaktadır.
Dünyanın neresinde olursa olsun, genç ya da yaşlı, insanların ortaya koyduğu eylemlere karşı kesinlikle bir düşmanlık taşımadığıını açıklığa kavuşturmam gerekir. Herkesin toplumun iyiye gitmesi için doğru olduğuna inandığı şeyleri yapması gerektiğini düşünüyorum.
Ben gerçekten neo-liberalizmin iyi bir çocuğu değilim; daha çok ailenin yüz karasıyım ve bu filmle daha da çok öyle oldum. Kendi nesnelliğimle kameranınkinin yerini değiştirdim. Ona istediğim şekilde yön veremiyorum; bir yönetmen olarak Tanrı'yım ben