Sâniyen: Mu’ciz-ül Beyan-ı Kur’an’ın üçten birisi haşre ve âhirete bakar, her davayı ona bina eder. Öyle ise, Kur’anın hakkaniyetini isbat eden bütün mu’cizeleri ve hüccetleri, âhiretin vücuduna dahi delalet ettikleri gibi; Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın nübüvvetine şehadet eden bütün mu’cizeleri ve umum delail-i nübüvveti ve sıdkının bütün hüccetleri, haşir ve âhirete dahi şehadet ederler. Çünki o zâtın (A.S.M.) bütün hayatında daimî bir büyük davası âhiret olduğu gibi, bütün yüzyirmidört bin peygamberler (Aleyhimüsselâm) dahi hayat-ı bâkiye ve saadet-i ebediyeyi dava edip beşere müjde ederek hadsiz mu’cizelerle ve kat’î deliller ile isbat ettiklerinden, elbette onların peygamberliklerine ve sadıkıyetlerine delalet eden bütün mu’cizeleri ve hüccetleri, onların en büyük ve daimî davaları olan âhirete ve hayat-ı bâkiyeye şehadet ederler. Buna kıyasen sair erkân-ı imaniyeyi isbat eden bütün deliller dahi haşrin vukuuna ve dâr-ı saadetin açılmasına şehadet ederler.
Katiyyen bil ki; hilkatin en yüksek gayesi ve fıtratın en yüce neticesi, "İman-ı Billah" tır.
Ve insaniyetin en âli mertebesi ve beşeriyetin en büyük makamı, İman-ı Billah içindeki "Marifetullah" tır.
şu perişan dünyada, âvâre nev-i beşer içinde, semeresiz bir hayatta; sahipsiz, hâmîsiz bir surette; âciz, miskin bir insan, bütün dünyanın sultanı da olsa kaç para eder.