Ve sen geldin.
Uçsuz bucaksız nasıl sevilir öğrettin bana.
Parmak uçlarımla dokunmayı, kırmadan, korkmadan sevmenin tadını verdin kalbime.
Gökkuşağı serpildi kararmış düşlerime, gülüşlerime.
Adı unutulmuş ya da daha adı konulmamış hislere şahit olduğu yeryüzü seninle...
Gel artık! Sen olmayınca yanımda, korku başkaldırıyor, bütün gece, sabaha kadar boğuşuyorum onunla. Ciddi bir yanı var bu korkunun, boşayamıyorum, üstelik durmadan şu gerçeği de sokmak istiyor gözüme…
“Yorgun değilsin aslında, endişelisin. Her yanı tuzaklarla dolu şu yeryüzünde tek bir adım atmaya bile korkuyorsun, bu yüzden her zaman son derece temkinlisin. Yorgun değilsin aslında, sen bu ağır endişeyi izleyecek olan ve gözlerini anlamsızca bir noktaya dikip kalmak şeklinde hayalinde canlanan o ağır yorgunluktan korkuyorsun.”