Minyatürlerle Osmanlı-İslam Mitologyası

Metin And

Minyatürlerle Osmanlı-İslam Mitologyası Sözleri ve Alıntıları

Minyatürlerle Osmanlı-İslam Mitologyası sözleri ve alıntılarını, Minyatürlerle Osmanlı-İslam Mitologyası kitap alıntılarını, Minyatürlerle Osmanlı-İslam Mitologyası en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Tanrı'yı arayan, kendini bulur.
Kuşlar toplanıp kendilerine bir padişah gerektiğine karar verirler. Hüthüt kuşu onlara akıl verir; zaten bir padişahları bulunduğunu, onun kuşlara çok yakın olduğunu, onların ise ona çok uzak olduğunu anlatır. Bu da Simurg'dur (sözcük anlamı "otuz kuş"). Önce çeşitli özürler ileri sürerlerse de sonra Hüthüt'ü kendilerine kılavuz seçerek Simurg'u bulmak üzere yola çıkarlar. Yolda Hüthüt onların her türlü karşı koymalarını, çıkardıkları sorunları sabırla çözer. Bu arada konuyla ilgili hikâyeler anlatır. Bunların çoğu evliyalar, peygamberlerle ilgili öykülerdir. Kaf Dağı'nda yedi vadiyi aştıktan sonra oradaki Simurg'a ulaşacaklardır. Bu zor ve çetin yolda kimi açlıktan, susuzluktan, kimi hastalıktan, kimi yolunu saptırdığından yüzlerce kuştan yalnızca otuz kuş kalır. Sonunda Simurg'da gözükenin kendileri olduğunu anlarlar. Yani Simurg aslında kendileridir. Bir başka deyişle Tanrı'yı arayan kendini bulur.
Günümüz insanının düşüncesinde mitologya, gerçeğin dışında olan her şeyi kapsar. Aydınlanma ve olguculuk (positivisme) ile mitologya değersizleşmektedir. Bunun kökeninde Hıristiyanlık vardır. Bu görüşe göre, Tevrat'ta ve İncil'de yer almayan her şey gerçek dışıdır, bir masaldır. Oysa ilkel ve geleneksel toplumlarda mitologya içeriği, tek geçerli gerçektir.
Reklam
Babilonya mitologyasında bilgelik tanrısı Ea'nın oğlu Marduk tanrıların hizmetinde bulunmak için insanı yaratmaya karar verir. Babasının öğüdüne göre tanrılara karşı ayaklananların elebaşısı Kingu'nun kanından tanrıların işlerini görmesi için insan yaratılır. Burada ilginç olan, insanı yaratırken bunun suçlu birinin kanından yapılmasıdır, bu insanoğlunun temelinde günahlılık olduğunu göstermektedir. Bu da Tevrat'taki insanoğlunun ilk günahına koşut bir görüştür.
"Neden insanlar değişik dilleri konuşur? Tevrat'a göre Hz. Nûh'un torunları Tanrı'nın yanına çıkmak için bir kule yapmışlar; Tanrı, yanına gelecekleri için bundan tedirgin olmuş, bu kulenin yapımında çalışan işçilerin her birine ayrı bir dil vermiş; böylece işçilerin anlaşmalarını ve kulenin yapımını engellemiş."
Günümüz insanının düşüncesinde mitologya, gerçeğin dışında olan her şeyi kapsar. Aydınlanma ve olguculuk (positivisme) ile mitologya değersizleşmektedir. Bunun kökeninde Hıristiyanlık vardır. Bu görüşe göre, Tevrat'ta ve Incil'de yer alan herşey gerçek dışıdır, masaldır.
Simurg ya da Anka
"Kuşlar toplanıp kendilerine bir padişah gerektiğine karar verirler. Hüthüt kuşu onlara akıl verir; zaten bir padişahları olduğunu, onun kuşlara çok yakın olduğunu, onların ise ona çok uzak olduğunu anlatır. Bu da Simurg'dur. Önce çeşitli özürler ileri sürülse de sonra Hüdhüd'ü kendilerine kılavuz seçerek Simurg'u bulmak üzere yola çıkarlar. Yolda Hüdhüd onların her türlü karşı koymalarını, çıkardıkları sorunları sabırla çözer. Bu arada konuyla ilgili hikâyeler anlatır. Bunların çoğu evliyâlar, peygamberlerle ilgili öykülerdir. Kaf Dağı'nda yedi vadiyi aştıktan sonra oradaki Simurg'a ulaşacaklardır. Bu zor ve çetin yolda kimi açlıktan, susuzluktan, kimi hastalıktan, kimi yolunu saptırdığından yüzlerce kuştan yalnızca otuz kuş kalır. Sonunda Simurg'ta gözükenin, kendileri olduğunu anlıyorlar. Yani Simurg aslında kendileridir. Bir başka deyişle Tanrı'yı arayan kendini bulur."
Sayfa 315 - Ferideddîn-i Attrâr Mantıkü't-Tayr
Reklam
Uzun Firdevsi'ye Uzun lakabının verilmesinin nedeni şudur: Firdevs Süleymanname-i Kebir adlı eserini 330-380 cilt olarak yazmış, II. Bayezide sunmuştur. Sultan bunu çok uzun bulmuş, içinden 80 cildi seçip ötekilen yaktırmıştır. Bu nedenle lakabı "Uzun Firdevsi" olmuştur.
Bir de Kelile ve Dimne öykülerinden kuyuyla ilgili bir örnek verebiliriz. Çılgın bir deveden kaçan adam sığınacak bir yer ararken kendini önüne çıkan bir kuyuya atar. Ancak kuyunun dibinde bir ejderha ağzını açmış adamın inmesini beklemektedir. Ayağını koymak istediği yerde ise dört yılan bulunmaktadır. Yukarıya baktığında tutunduğu dalları iki sıçan kemirmektedir. O sırada gördüğü petekten bal sızmaktadır. Eliyle bu baldan alıp yer, ancak bu arada aşağıdaki ejderhanın ağzına düşer. Buraya Falname'den aldığımız minyatür, bu sahneyi göstermektedir
Sayfa 39
Yunanca'da iki tür söz daha vardır. Bunlar epos ve logos'tur. Ozanlar epos'u süsleyerek, ölçülü bir biçimde sunarlar. Bu şiirdir, ezgili şiir, destandır. Bu ikisi çoğu kez evlenir, mitos'ların günümüze dek yaşamasını sağlar, bir bakıma mitos'u ölümsüzleştir. Yunanca'da söz anlamına gelen bir de logos vardır. Mithos ile epos birbirleriyle ne denli uyum içindelerse, logos bu ikisinin karşıtıdır. Logos, insanda düşünce, doğada yasalardır. Logos ile başlayan çığır, doğruca bilime varmıştır.
Reklam
Toplumlar, toplumsal ve ekonomik koşulların kötüleştiği dönemlerde, bozuk düzeni değiştireceğine inandıkları bir kurtarıcı özlemi ile yaşarlar. Bu umudu sömüren bir takım açıkgözler, beklenen kişinin kendileri olduğuna toplumu inandırarak umut beklentisi içindeki toplumu-en azından maskeleri düşünceye kadar- kandırabilmişlerdir.
Sayfa 244