Nermin Yıldırım'ın okuduğum 2.kitabı ve "Unutma dersleri" gibi yine çok zevkle hissederek okuduğum bir hikaye.Neredeyse her sayfada altını cizdigim bolca cümlelerin olduğu,son sayfasina kadar beni içine çeken bir hikaye.Sadece 40 yaşına 7 roman sığdırmış gencecik bir yazar,Roman "EV" diye adlandırılan,hastaların "MİSAFİR" başhekimin "BABA" hemşirelerin ise "ABLA" diye adlandırıldıkları bir akıl hastanesinin kapılarını aralıyor.,Romanı iki karakter üzerinden görüyoruz ve içerisini Misafir olan EV'e nasıl geldiğini hatırlayamayan bu bilinmezlik içinde arayışlarda olan Esin karakteri üzerinden, dışarısını da Abla olannormalini yitirmiş,çokça incinmiş, geçmişte soramadığı soruların pişmanlığını yaşayan, Rikkat karakteri üzerinden görüyoruz.Rikkat Hanımın geçmişe takılı özlemleri ve iç dünyasında yaşadıkları ile misafir olan Esin'in hatırlayamadığı geçmişi Farklı yaşanmışlıklar ve farklı insanların bir araya geldiği akıl hastanesinde, misafir olan kişilerin travmaları, birbirlerinden kaçışları, neden orada olduklarını bilmemeleri, kitabın ana konusu gibi görünse de ana tema, geçmiş ve geleceğe özlem olarak işlenmiş... Ve düşünüyoruz, içerisiyle dışarısını ayıran duvar ne işe yarıyor? Duvarın hangi tarafında kaldığımız bizim gerçekten ne olduğumuzu belirliyor mu?