Geçmişten geleceğe doğru ilerleyen ortak hafızanın, ortak anlatının kat ettiği yolu idrak noktasında, fikri anlamda doğuştan topal olan insana, sunulmuş bir koltuk değneği gibi alınıp kabul edilmeli ve okunmalı diye düşünüyorum. İlkel, antik, eski çağ diye adlandırdığımız günden bu zamana kadar gelmeyi başaran metinler, sadelikleri oranında derin, süslülüğü oranında sığ olabilirken, anlamları üst üste koyup sırtlarında taşıyabiliyorlar. Aslında bu hususun sebeplerinden birisine de yazar Mit ile Yazıyı kıyaslarken ucundan da olsa dokunuyor. Yazı her aşamada, destanın her adımında miti devre dışı bırakmaya ve gücü ele almaya çalışıyor. Düşünün ki, bu Dede Korkut Hikayelerinin yazılı edebiyata geçmiş olduğu bir zaman diliminden yüzyıllar sonra ne hale gelmiş olsun. Bugün miti yok olmuş, biçare bırakan, güçlü ve tüketici "yazının" hakimiyetiyle karşı karşıya olduğumuzu da aynı anda görmemizi temin etmek için yine kitabı okumuş olmanız önerilir. Bütün bu sırlar, gizlilik, metnin altında yatan genişlik, derinliği gözünüzü korkutmasın. Derinlik sarhoşluğu sadece derin denizlerde değil, derin kitaplarda da vardır. Vurgun yememeye dikkat ederken, diğer yandan da tadını çıkarmak için mücadele edilmesi gereken kitaplardan birini size tanıtmaya çalıştım.