Kalabalık hayretle hocayı dinliyor ama kalıbımı basarım ki, hiçbir şey anlamıyorlardı. Çünkü, doğduklarından beri dinin içinde büyüdükleri için, düşünmek yerine yalnızca inanmakla yetişmiş beyinlerin bu ince teorileri anlaması beklenemezdi.
Bir karşıtı olduğu sürece bir şeyin karşısından meydana gelip gelmeyeceği önemlidir. Güzel çirkinin, haklı haksızın karşıtıdır. Böyle sayısız karşıtlar vardır. Eğer bir şey büyümüşse bu şey kaçınılmaz olarak önceleri küçük olan bir şeyden büyümüştür. Küçüldüğündeyse, önceleri büyük olan bir şeyden küçülmüştür. Aynı biçimde zayıf olan güçlüden, yavaş olan daha hızlıdan olur; kötü bir şey iyiden, haklı olan haksızdan meydana gelir. Böylece bir şeyin kendi karşısından meydana geldiğini kanıtlamış oluyor. Birinden ötekine doğru hep bir oluş vardır.
Bir şeyi saf haliyle bilmek istiyorsak, hakikatin bilgisine ulaşmak amacındaysa bedenden kurtulmamız gerekmektedir. Bu da ancak öldükten sonra mümkün olmaktadır. Çünkü ruh ancak öldükten sonra kendi başına kalabilecektir.
Bedenlerimiz bizi her zaman yanılttığı için ona çok kıymet vermememiz gerekir. Beden bizi yanlışa götüren bir patika yola benzer. Beslenme yüzünden hep yemek yememize ve obez olmamıza vesile olur. Sık sık hastalanarak başımıza bin türlü iş açarak hakikatin peşinden gitmemize engel olur. Dünyadaki savaşlar, kavgalar hep bu bedensel ihtiyaçlar yüzünden değil midir?
Bu dünyanın gelip geçici olduğunu bilen kişi; mal, mülk, takma, takıştırma, mücevher, eğlence, servet gibi şeylere önem vermez. Bunların hepsi gelip geçici zevklerdir. Bilge kişi, bütün bu zevklerden sıyrılmış, ruhun varlığını kavrayan kişidir.
Platon der ki: insanların ölümden niye korktuklarını bir türlü anlayamam. Oysa ölüm son değil başlangıçtır. Ruhun hapsoldu bedenden kurtulup özgürlüğüne kavuşmasıdır.