her peygamber kendisi ile birlikte getirdiği mesajı kavmine ulaştırırken, aynı zamanda o kavmin diline ilişkin kavramları sekülerlikten ayıklayarak tevhidi oluşturmak için dili de bir bakıma yeniden inşâ etmiş olurlar.
Müslüman ümmete ilerlemenin gözü ile bakan aydınlar, onda yoksulluk, sefalet ve gerilik bulurken, aynı zamanda ümmette, karşı çıktıkları muhalifin sahip olduğu benzerlikleri de aramaktadırlar.
Firavun’un görkemli mezarları veya eski Grekler’in kusursuz heykelleri; isterse Yahudiler’in “vaadedilmiş toprakları/seçilmiş kavim” olmaları; ya da günümüzdeki gibi modernitenin “düşünüyorum”u olsun; sonuçta farklı “araçlar” kullanmalarına rağmen, “dünyayı” esas aldıkları görülür. Bu esas alışta, dünyanın geçici olmaktan çıkartılarak onu kalıcı yapma teşebbüsleri yatmaktadır.