Kültüralizmlerin Eleştirisi

Modernite, Demokrasi ve Din

Samir Amin
Gerçeğin akılda değil, vahiyde olduğu ilan edilecekti. Artık Müslümanlarda ve Yahudilerde felsefe sayfası kapanmıştı. Müslüman toplumlarında bu duruma önce duraklama arkasından da gerileme eşlik edecekti.
Avrupa halkları Hristiyanlık prensiplerine gönderme yapmadan kendi yasalarını kendileri yapmanın tadını almışlardı.
Reklam
Her ne kadar siyasi İslam, İslamdaki şura ilkesini bir demokrasi ilkesi saysa da bu uygun bir yaklaşım değil. İbda [keşif] yasaklandığı sürece, geriye İçtihad'ın yorumu kalıyor. Öte yandan şura, pre-modern ve pre-demokratik tüm toplumlarda görülen çok sayıdaki "danışma" biçimlerinden biridir.
modernitenin aynı zamanda kadınlara özgürleşme, yenilik yapma haklarını kullanarak gelenekten kopma hevesi verdiğini anlamıyor. Aslında Nahda moderniteyi, bir sonuç olarak ortaya çıkan şeye, teknolojik ilerlemeye indirgiyor.
Arap toplumları hâlá moderniteye girebilmiş değiller ama günlük yaşamlarında modernitenin meydan okumasının sonuçlarını açıkça yaşıyorlar ve hålà büyük ölçüde otokratik iktidar ilkelerini kabulleniyorlar.
Reklam
Müslümanlar ve Yahudiler de herkes gibi pratik insanlardır. Yaşamı düzenleyen, bireysel hukuku tamamlayan bir hukuka ihtiyaçları vardır. Zamanın ve zeminin ihtiyaçları na göre onu da yaşadıkları çevreden alırlar.
Modernite dışı olma ilkesinin ötesinde otokratik iktidar, meşruiyetini gelenekten alıyor. Kimi yerde, Fas'ta olduğu gibi dini ve milli bir monarşi, başka yerlerde de Basra Körfezi'nde olduğu gibi, kabile monarşisi biçiminde tezahür ediyor. Fakat Arap dünyasında Irak ve Cezayir' deki gibi oldukça geniş bir alanda Osmanlı İmparatorluğu'ndan miras başka bir gelenek biçimi daha geçerli ki, ben bunu "Memluk iktidar geleneği" olarak nitelendiriyorum.
Zaten bu hareketlerin söylemi de tarihsel İslamla Yunan felsefesi arasındaki etkileşimin sonuçlarının reddeden, buna karşılık İbn-i Teymiye gibi Orta Çağ'ın gerici din alimlerinin eserlerini tekrarlayıp duran Vahhabi İslamdan başkası değildir.
Aydınlanma filozofları ve Fransız Devrimi radikal bir laiklik modeli önermişlerdi. Ate [tanrıtanımaz] veya agnostik [bilinmezci] veya mümin [inançlı], dolayısıyla Hristiyan olsun, birey seçmekte özgürdür ve devlet bu işin dışındadır; ona burnunu sokmaz, sokmamalıdır.
Reklam
Belki de yasalardaki ve ritüellerdeki keskin/katı şekilcilik sayesinde diasporadaki Yahudiler, asimilasyondan ve din değiştirmekten kurtulabilmişlerdir. Kim bilir, belki bu durum onlara yönelik bariz düşmanlığın saiklerinden biridir (elbette saik mazeret teşkil etmez).
Bir zamanlar Çin'in geri kalmışlığını Konfüçyüsçülükle açıklıyorlardı, ne zaman ki, Çin yeniden kalkışa (yükselişe) geçti bu sefer de Çin'in başarısını Konfüçyüsçülükle açıklamaya kalktılar!
Demokrasiyi reddeden söz konusu rejimler, onun yerine "cemaat homojenliğini" koyuyorlar, o kadar ki, çağdaş Batı' da gerilemekte olan demokrasi bile tehlikeli sayılıyor ...
İslami partilerle modern Avrupa' daki Hristiyan demokrat partiler arasında paralellik kurmak uygun değildir. Amerikan yönetimi İslami partilere verdiği desteği meşrulaştırmak için, böyle bir benzerliğe sürekli gönderme yapıyor. Oysa, "Hristiyan Demokrasisi" moderniteye dahildir, laikliğin temeli olan yaratıcı modern demokrasiyi benimsiyor.
Hristiyanlık zamanla din adamları ve kendilerini din adamları gibi Hristiyan saymaktan çekinmeyen iktidarın "laikleri" tarafından ortak yönetilen "gevşek" bir teokrasiye benzedi.
Resim