Topraktan çıkmıştı bu gümüşler, sürüp çapalamak için ömrünü geçirdiği toprağından. Kendi hayatı da bu topraktan çıkıyordu; damla damla alın teriyle topraktan ürün alıyor, bunu da gümüşe çeviriyordu.
''Daha kötü günler geçirdik biz, daha kötü günler gördük,'' diye söylendi. ''Bir yıl insanların küçük çocuklarını kesip yediklerini kendi gözümle gördüm ben ! ''
''Şehirde köpekleri yiyorlar... atları, kurdu kuşu yiyorlar dört bir yanda. Biz de çift süren hayvanlarımızı kestik.... Ağaç kabuklarını, otları yedik. Peki, ya bundan sonra ne bulup yiyecek yapacağız kendimize ? ''
Bu karınları tok, sırtları pek kentli beyler gelmiş, onun karşısına dikilmişlerdi.... Onun ki çocukları açlıktan ölmemek için toprak yemekteydiler... Bu kentli beyler onun şu en yoksul durumunda topraklarını elinden koparmak için gelmişlerdi.
Geçen kış iki kız evladımızı sattık, bağrımıza taş basıp oturduk... Bu kış karımın karnında taşıdığı çocuk kız çıkarsa onu da satacağız. Kızlarımdan elimde bir tek kaldı, ilki.