Kitabı çok severek okudum desem olmaz ,beğenmedim desem hiç olmaz.
Kitap iki çocuğa mürebbiyelik yapmak için gelen Anjel ‘in eski hayatını anlatıyor..
Eskiden fahişe olan Anjel sözümona İstanbul’a gelince çok edepli , dini değerlerine bağlı, hemen utanan yüzü kızaran şirin mi şirin bir genç kız..
Konağa geldikten sonra konağın erkekleri (Sadri ‘Amca’ Şemi)Anjel ‘e taparcasına aşık oluyorlar hatta sonrasında okadar midesizleşiyorlar ki üçüde birbirinden haberdar olmasına rağmen hala Anjel’in diğer ikisinden vazgeçip kendileriyle olması için yarış içine giriyorlar. Evin ağası , babası Dehri Bey bu sırada napıyor ? Mantar inceliyor, botanik , zooloji araştırıyor , çeviriler yapıyor.
Dehri bey bitkilerin kökeninden tarihçesinden uzun uzun bahsederken aklıma gelen şey
Be adam mantarlarla bu kadar oyun oynayacağına evin içinde dönen entrıkalarla ilgilensene
Meğer Dehri bey de entrıkaların bır parçası çıkmasın mı ?
*Kitabın ortaları mantığa aykırı. Mesela masanın altında toplanmaları , Üçününde Anjel ile olan münasebetlerini bildikleri halde hala Anjel ‘e olan tavırlarının değişmemesi , hele Şemi ! Ablasının aldatıldığını öğreniyor ama birkere bile bunu dile getirmiyor ..
Okudukça yok artık falan diyorsunuz
Ama sonu oldukça ilginç
Bence babana bile güvenme sözü Dehri bey’ den sonra türemiş:)