Mustafa Kemal’in Önderliğinde Harp ve Sulh Sözleri ve Alıntıları
Mustafa Kemal’in Önderliğinde Harp ve Sulh sözleri ve alıntılarını, Mustafa Kemal’in Önderliğinde Harp ve Sulh kitap alıntılarını, Mustafa Kemal’in Önderliğinde Harp ve Sulh en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
O bitmeyecek gibi geçen üç gecenin birinde, ( Mustafa Kemal Paşa'nın Bandırma Vapuru ile Samsuna gidişi sırası) Paşa'nın 1918'in bir kış akşamında Adana'da, Alman mareşali Liman von Sanders'in sorularına verdiği cevapları hatırlamış olması çok mümkündür.
"Ordunuz yok." diyen Mareşal'e; "Kurulur !" demişti.
Ama Liman von Sanders "Paranız yok" diye üstelemişti.
Mustafa Kemal "Bulunur !" diye yanıtlamıştı.
Bu cevaplar karşısında şaşıran Alman Mareşali, "Ama düşman çok" demişti.
Mustafa Kemal Paşa o çakmak çakmak yanan gök mavisi gözlerini mareşalin çok madalyalı üniforması üzerinde gezdirdikten sonra tarihi cevabını vermişti " Yenilir ! "
Evet ama bu ordu nasıl kurulacak ?
Para nasıl bulunacak ?
Düşman nasıl yenilecek ?
Anadolu'da "Yoktan var etmek" diye bir söz vardır. Mustafa Kemal Paşa yoktan var edecekti. Kendine ve halkına inanan bir lider bu mucizeyi gerçekleştirebilirdi.
Amasya panayırında kendisini coşkuyla alkışlayan halkı göstererek, hemen yanı başındaki gazeteciye söyledikleri, geleceğe ışık tutan ve neyi kimle yapacağının işaretini veren sözlerdir;
"Bak birader, böyle bir milletten nasıl ayrılırsın ? bu eski püskü içindeki perişan gördüğün insanlar yok mu ? Onlarda öyle yürek, öyle cevher vardır ki, olmaz şey. Çanakkale'yi kurtaran bunlardır. Kafkas'ta, Galiçya'da, şurada burada aslan gibi çarpışan, mahrumiyete aldırmayan bunlardır." (4)
(4-) Anadolu İhtilali, Sabahattin Selek, 1. Cilt, Sayfa 198
"O tarihlerde din adamlarının ve ulemaların halk üzerinde çok büyük bir ağırlığı vardı. Bu kişiler yeri geldiği zaman Allah ile Kul arasına, yeri geldiği zaman da Kul ile Adalet arasına giriyorlardı. Şüphesiz bunları gerçek din adamlarından ayırmak çok zordu.
Mustafa Kemal Paşa ruhları ve düşünceleri safsata ve hurafeyle dolu din adamlarından değil, dürüst, etkili ve vatansever din adamlarından, esas düşmanın kim ve kimler olduğunu, halkın ayağına giderek anlatmalarını isteyecekti."
"Mustafa Kemal Paşa'nın Ankara'ya girişini, Makedonya Kralı II.Philippos'un oğlu Büyük İskender'in (M.Ö 331) Dicle ve Fırat nehirlerini aşarak Babil'e girmesine veya Kırım'a sürülen Bizans İmparatoru ll.Iustinianos'un 705 yılında Kırımdan dönüp Kostantinopolis'e (İstanbul) girişine benzetirler.
Oysa Paşa'nın Ankara'ya gelişi ve girişi hiçbirine benzemez. O ne bir İmparatordur ne de bir Kral. Ne görkemli bir atı ne de arkasında filler, kalkanlar ve mızraklarla donatılmış bir ordusu vardır. Hatta Ankara'ya girerken üzerinde üniforması dahi yoktur.
Mustafa Kemal Paşa Ankara'ya, yüreğinde bitmek tükenmek bilmeyen Vatan sevgisi elinde Bilimin meşalesi ve arkasındaki bir avuç Anadolu yiğidi ile girer."
" '-Ne aksi ! dedi. Bu denizi pek iyi tanımam, pusulamız da biraz bozuk...'
Mümkün olduğu kadar kıyıları takip etmesini tavsiye ettim.
Çünkü bundan sonra benim tek istediğim, Anadolu'nun bir kara parçasına ayak basmaktan ibarettir."
"Arkadaşlar, bizi bir manda oyununa düşürmek istiyorlar. Bu oyuna gelmeyeceğiz... Öyle bir manda istenecek veya verilecekmiş ki hukuki bağımsızlığımıza, hariçte temsil hakkımıza, kültür istiklalimize, vatan bütünlüğümüze dokunulmayacakmış.
Buna ve böylesine Amerikalılar değil, çocuklar bile güler.
Her şeyin başında, Amerikalılar kendilerine hiçbir menfaat temin etmeyen böyle bir mandayı niçin kabul etsinler ?
Amerikalılar bizim kara gözlerimize mi aşık olacaklar ?
Bu ne hal ve gaflettir ?"
"Ancak bu kadro içinde olup da, boyunlarında padişahın idam fermanını taşıyanlar bile "Kurtuluş" konusunda Kurtuluşun Lideri gibi düşünmüyorlardı. Kadro, İstanbul'un ve Saltanatın kurtuluşu ile Hürriyet ve Bağımsızlığın elde edileceğine veya bir büyük Devletin mandası altında kurtuluşun gerçekleşeceğine inanıyordu.
Oysa lider, Misakı Milli Sınırları içerisindeki vatan parçasının, düşmandan temizlenerek o vatan parçası üstünde kuvvetini ancak milli iradeden alacak mesul bir hükûmetin varlığını sağlamakla kurtuluşun gerçekleşeceğini söylüyordu.
Yani Kurtuluşun hedefi "Cumhuriyet." ti."