Charles Dickens’ı sadece “İki Şehrin Hikayesi” kadar bilen okurları, bu okuma sonrası kendisini klasik yazarlar diyarında daha yüksek bir irtifaya oturtmasına vesile olması muhtemel romanı.
Kusursuz hikaye mimarlığı bir yana, altan alta sezilen o mizahi yazım biçimi ve dahi gerilim, romans, polisiye, eleştiri, macera ve gizem türlerini tek bir romanla bünyede sindirme gücü bile, onun kaleminin kaç cephede aynı anda savaş verebildiğinin en güzel kanıtı. “Müşterek Dostumuz” aslında bundan da fazlasını vadediyor. Zira karakterlerinde gösterdiği insan çeşitliliği, sosyo-kültürel farklılaşma ve bunlar arasındaki kurgusal köprüler ilham verici.
Roman, huysuz bir çöpçünün koşullu vasiyeti sonrası bir adamın hayatının ereği haline getirdiği ve en sevdiklerini bu işte örgütlemesinde yatan gizem ile birlikte, çevresinde olan henüz tanımadığı ama bir şekilde doğrudan ilintili farklı profildeki bir çok insanın arasındaki ilişkiler ağı üzerinden Thames nehriyle yarışırcasına akıp gidiyor, bir o kadar gel-gitli, taşkın ve yoğun.