Ayağını basacağı sağlam bir yer aradı, hiçbir şey bulamadı, durmaksızın tabanı aradı, ancak ne yüzebiliyor ne de ayak çırparak hareket edebiliyordu. Hem gülünecek hem de ağlanacak durumdaydı. Ben de her ikisini birden yaptım.
Kierkegaard bu eserinde insan hayatını 3 evrede incelediği tezinin ilk evresi olan estetik dönemin insan profilini ele alıyor.
Bahsettiği dönem özellikle gençlik dönemi olunca Kierkegaard'a göre sadece bu dönemde var olacak olan; haz, şehvet, tutku, sanat, erotizm, müzik, felsefe gibi olgular içerisinde insanın nasıl kendinde olmayışını işliyor.
Estetik evrenin duyumsal aşkından bahseder Kierkegaard. Bu soyut olgu karşında ruhsal aşkı önemser bir yandan. ruhsal aşkı ise ikinci evresinde görüyoruz. duyumsal dediği aşkın sürekliliğini de müziğe bağlıyor. müzik sayesinde sürdürülüyor ve bu sayede daha somutlaşmış oluyor diyor.
Kierkegaard garip bir zihin. teorisi ne kadar kapsamsız ve sınıflandırıcı ise aforizmaları bir o kadar güzel. yani yanlış bir şeyi doğru sözlerle savunuyor.
Kierkegaard'ı bir psikolog olarak değerlendirsek sanırım anti-Freudiyen diyebiliriz. Jung'a çok daha yakın duruyor.
Gençlik aşkıyla sevilen, gençlik coşkusu ile hayranlık duyulan ve kalbin içinde saklı tutulan şey, maksat onu anlamak olduğunda, her zaman belli bir utangaçlıkla ve karmaşık hislerle yaklaşılan ruhun maneviyatı içinde anlaşılmaz bir misafirdir.
Nasıl en ufak şeyler bile bir çocuğu mutlu etmeye yetiyorsa, tıpkı ateşli aşıkların nedensiz yere tartışmalarının yalnızca onlar açısından anlamlı olması gibi, en acaip şeyler de aşıklara zevk vermeye yetebilir.