Nâme yazsam yåre destimde kalem nå-büd olur
Harf åteş name häkister mürekkeb düd olur
(Sevgiliye mektup yazsam elimdeki kalem perişan olur yok olur
Harf ateş, mektup kül, mürekkep de duman olur)
O denli pest olursun her ne denli i'tilâ etsen
Bu da'vânın sübûtunda sana bürhân yeter süllem
(Ne kadar yükselirsen gerçekte ne kadar alçakta olduğunu görürsün. Bu sözümün ispatını mı istiyorsun; merdivene bak!..)
Terk-i matlabdır bu matlabgâhda matlabdır bana
Eyle lûtfundan müretteb matlabım yâ Rab bana
(Şu emeller yurdu olan dünyada tek emelim, emeli terk etmektir. Allah'ım, benim bu isteğimi bana lütfeyleyip bağışla.)
Cevher-i zâtî-i aslîdir hakîkatten murâd
Sanma insândan fakat şekl ü şemâildir garaz
(İnsanın hakikatinden murat, içinde sakladığı öz cevherdir; yoksa şekli ve sureti, yahut boyu posu değil (yani kabuğa değil öze, dışa değil içe bakılır.))
Bir devrde geldik ki azîzân unudulmuş
Dutmuş yerini hurd u büzürgân unudulmuş
(Öyle bir çağda dünyaya geldik ki yüce yaratılışlılar unutulup gitmiş de büyükler akıllardan silinip yerlerini alçak tabiatlılar almış.)
Ma'lûm iken encâm-ı cihân ömr-i azîzi
Tazyî-i heveskârî-i câh etmeğe değmez
(Sonunda yokluk olan bir dünya için şu kıymetli ömrü, mevki-makam hırsı ile ziyan etmeğe değmez.)
Nâdânlık olup mu'teber ebnâ-yı zamânda
Hattı bozulup nüsha-i irfân unudulmuş
(Zamane insanları arasında Nâdânlık(anlayışsızlık veya cahillik) itibar görmüş de bilgelik kitabının yazısı(kuralları) silinmiş ve unutulup gitmiş.)
Rüsûm-ı lûtf u kerem halk içinde mensîdir
Fakat alıp verilir bir selâm kalmışdır
(İhsan ve bağışlama usulleri halk arasında o derece unutulmuştur ki, şimdi bu bağlamda alınıp verilen bir selâm kalmıştır(selâm bile bir bağış olarak verilip alınır olmuştur.)
Ne dâde-i mahlûka ne sîm ü zere minnet
Dîvân-ı ezelde yazılan deftere minnet
(Minnetimiz ne mahlûka verilene; ne altına, ne gümüşe... Minnetimiz ancak Ezel toplantısında(nasiplerimiz yazmak üzere) tutulan deftere...)
Kâlâ-yı cihân germ-nigâh etmeğe değmez
El ermedi hayfâ diye âh emeğe değmez
((Ey kişi) Şu dünya kumaşı imrenerek bakmaya da; "Yazık ki ele geçiremedik!" diye sızlanmaya da değmez.)
Cefâ gördük o nahl-i nâz-perverden vefâ derken
Bizimle âkıbet bîgâne çıktı âşinâ derken
*Biz vefa derken, o nazlı, fidan boylu sevgiliden cefa gördük. Biz onu kendimize dost bilirken, sonunda bize yabancı çıktı.