18. yüzyılın ortalarında Paris'te güzel bir hayat kadını olan Nana, ilk kez küçük bir Variété Tiyatrosunda Venüs rolünü üstleniyor. Tüm seyircileri büyüleyen ve onu bu kadar çekici yapan yeteneği değil, erkeklerin içgüdüsüne karşı konulmaz bir şekilde hitap eden çekiciliği. Paris’in seçkin erkekleriyle birlikte olmanın dışında, lüks düşkünlüğü ve savurganlığı ile fütursuzca çoğunu iflasın eşiğine getirse de, beyler adeta sıraya dizilmiş durumda. Toplumda bir yer edinmek için
sıfırı tüketen erklerin yıkımından içten içe mutluluk duyan ama aynı zamanda sebepsiz yere başkasına zarar vermeyen bir karakter Nana. Oğlu Louis çiçek hastalığından ölür ve ne yazık ki Nana’da bu hastalığa yakalanır. Eski rakibi Rose gerçek bir kadın dayanışması göstererek onu layık olduğu gibi Paris’in en gösterişli oteline yerleştirir ve onu yalnız bırakmaz.
Neredeyse her yıl bir kitap yazarak Rougon - Macquartlar dizisini yirmi yılda tamamlamış Zola. Bu dizinin dokuzuncu kitabı "Nana" ilk kez 1880 yılında yayımlanmıştır ayrıca koruma amaçlı "Meyhane" adlı eserin devamı olarak lanse edilmiştir.
Aynı zamanda Zola, Fransız toplumunun keskin karşıtlıklarını belgeliyor bu romanıyla açıkça üst sınıf ve alt sınıfın arasındaki farka eleştirel yaklaşıyor.
Kitabın akıcı ve sadece bir dili var, benim gibi Fransız edebiyatı sevenlerin kalbinde kalıcı bir yer edinecek potansiyele sahip.
Okumalarınız daim olsun