Nazizmden Kaçanlar ve Atatürk'ün Vizyonu

Arnold Reisman

Quotes

See All
Türk Müziği
Neumark'a göre, "şimdi 'Türk müziği' olarak adlandırılan şey, aslında hiç de Türklerin müziğiyle özdeş değildir. Biçim ve içerik yönünden Arap olarak nitelendirilmelidir. Aslında, Türk müziği, özellikle modern eserleri çok ilginç ve kendine özgüdür: Bu müzik pek çok yönden modern Batı müziğini andırır. Bu gerçek, Hindemith ve Amar gibi Avrupa merkezli 'musica viva' izleyicilerinin Türk meslektaşları ve öğrencileriyle nasıl olup da bu kadar kolay kaynaştığını da açıklayabilir. "
Londra'dan BBC haberlerini dinlerdik. Konuştuğumuz başlıca konu savaştı - Hitler'in birbiri ardına çiğnediği ülkeler. Avrupa'da insanların çektiklerine göre, Türkiye harika bir yerdi; buna hiç kuşku yok.
Reklam
Atatürkün Vizyon Farkı
Cumhuriyetçi Türkiye'nin kurucularının Türk toplumunu modernleştirme ve Batılılaştırma vizyonuna, ülkede üniversitelerin kurulup geliştirilmesinden daha çok hizmet eden bir başka eylem olmadı. Hiç kuşku yok ki, bunun Türkiye'de yüksek öğrenime etkisi, göçmen profesörlerin bireysel katkılarının toplamından çok daha büyük oldu. Hiçbir siyasa, ülkenin eğitim reformlarına, Nazi zulmüne uğrayan Alman, Avusturyalı ve daha sonra Almanca konuşan Çek intelligent siyasına yapılan davetlerden daha çok hizmet etmedi. Başka hiçbir ülke, kendi amaç ve hedeflerine ulaşmayı kolaylaştırmak üzere, başka yerde gözden çıkarılmış bu entelektüel sermayeyi kurtarmaya yönelik bir ulusal politika geliştirmedi.
Türkiye'nin ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, ikinci cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile milli eğitim bakanlarından Hasan Âli Yücel, Türk ulusal operasının hamileriydi. Paul Hindemith Devlet Konservatuvarı'nı 1935'te kurdu; Karl Ebert de konservatuvar da opera ve tiyatro bölümlerinin yanı sıra opera ve drama öğrencilerinin temsillere çıktığı bir "uygulama tiyatrosu" kurdu.
Yoran Tipler
Bazı Almanlardan, doktor olan genç Türk asistanların bile beklendiği düzeyde işbirliği yapmamalarına ilişkin şikâyetler geliyor. En ünlü profesörlerden biri, son derece hassas bir ameliyatı yapmak üzere bir akşam çağrıldığını anlattı. Hastasını ameliyat masasına yatırdıktan sonra, ellerini yıkayarak ameliyata hazırlanırken, ameliyathanede hiç asistan olmadığını fark etmiş. Kapıdan dışarıya bakınca hepsinin koridorda olduğunu ve tekerlekli sedyeyi kimin daha uzağa itebileceği yarışı yaptıklarını görmüş. Başka bir gün, ameliyatını tamamladığı zaman, onu seyreden yedi asistana, her biri bu işi yapabilecek kapasitede olduğundan, içlerinden birinin son adımlardan bazılarını yerine getirebileceğini söylemiş. Bir süre sonra ne durumda olduklarını görmek için ameliyathaneye döndüğünde, hastanın tek başına yattığını, görünürde hiç kimsenin olmadığını fark etmiş. Araştırdığında, yedi asistanı dinlenme odasında birbirlerine fıkralar anlatırken bulmuş. Hastayı bu kadar rahatsız bir durumda tek başına bıraktıkları ve talimatlarını yerine getirmedikleri için çıkıştığı zaman, kimin yapması gerektiğini ismen söylemediği için hiçbir şey yapmadıkları cevabını almış.
Nazi Etkisinden Kaçma Serüveni
Göçmenlerin Türkiye'ye gelişinin zamanlaması ne kadar rastlantisalsa, gönüllü, bazı örneklerde de zorunlu ayrılıkları da öyleydi. Atatürk'ün vizyonunun, onu yaratma ve hayata geçirmeye dair detaylı projesinin halefleri için bir model olarak tesis edilmesinin bütünüyle tamamlanmasından önce, 1938'de ölmesi herkes için talihsizlikti. Ve, 1940'ların sonuna gelindiğinde, sürdürülebilir sıçrama açısından can alıcı nitelikteki eğitimli Türk kadroları nihayet oluşturulmuş ve üç yüzü aşkın göçmen aile gitmiş durumdaydı. Türkiye gibi, ABD'nin de, doğrudan veya dolaylı olarak, 1933 civarından başla yarak, Nazilerin dayattığı bu entelektüel göçünden yararlanan başlıca ülkelerden biri olduğunu belirtmek gerekiyor. Gelgelelim, gözden kaçırılan birçok ipucu vardı. Amerika'nın kendi büyükelçileri de dahil olmak üzere birçok kaynaktan gelen bilgilere karşın harekete geçilmedi. Başkan Franklin Delano Roosevelt kayıtsızdı. ABD hükümeti açısından bürokratik engeller her yerdeydi, tıpkı yaygın antisemitizm, cinsiyetçilik, yaş ayrımcılığı ve Amerikan araştırma ve/veya vakıf üniversitelerinin mali güçlükleri gibi. Yine de, Einstein Nazilerin iktidara gelmesinden bir ay önce, Aralık 1932'de Almanya'dan kaçmamış olsaydı, Manhattan Projesi başlatıldığı tarihte başlatılamazdı, atom bombası üretildiği tarihte üretilemezdi ve Japonya teslim olduğu tarihte teslim olmazdı.
Reklam
Çocuk Doktoru Albert Eckstein
Dünya çapında o kadar takdir toplamasalar da, büyük bir ihtiyacı karşılayan, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin ilk mezunları, Türkiye'nin en saygı duyulan doktorları ve profesörleri haline geldiler. Bunlardan biri emekli Profesör Behçet Tahsin Kamay'dır. Yol göstericilerinden biri olan göçmen çocuk doktoru Albert Eckstein hakkında konuşurken, Kamay şöyle söyledi: Anadolu'nun en ücra köşelerine gitti ve ülkenin her bir karışında yürüdü. Köyleri ziyaret eder, köylülerle görüşürdü; kapılarını çalıp onlara misafir olurdu. Halkın doktoru ve Türkseverdi; ziyaret ettiği her yerde, köylülerin yemeğini yer, ayranlarını içerdi ve onların sağlık durumlarını, toplumsal sorunlarını öğrenirdi... Hem [karşılaştığı] hastalıkları hem de tedavilerini öğrencilerine, üniversite çevrelerine, belediye ve devlet memurlarına yazılarıyla, dersleriyle ve konferanslarıyla anlatacak kadar cesurdu.
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.