Evans evrimin her zaman gelişim anlamına gelmediğinin altını çizdi. Evrim, değişim anlamına geliyordu. Ve bu değişim iyi ya da kötü yönde olabilirdi. Günümüzde insan vücudunda meydana gelen değişiklikler “en güçlünün hayatta kalması ilkesi”ne uymuyor. Hatta tam tersine, sağlığımıza zarar veren özellikleri benimsiyor ve bunları sonraki nesillere aktarıyoruz.
Dinlenme esnasında dakikada solumamız gereken ideal hava 5,5 litreydi. İdeal nefes alma hızı da dakikada yaklaşık 5,5 nefesti; yani 5,5 saniye nefes almak ve 5,5 saniye nefes vermek. İşte bu mükemmel bir nefesti.
Nefes almak işin kolay kısmıydı. Nefesin, akciğer kapasitesini artırmanın ve uzun bir ömre sahip olmanın asıl sırrı solunumun diğer ucundaydı. Bu sır, derin bir nefes vermenin dönüştürücü gücünde saklıydı.
Bu araştırmacılardan bazıları aynı zamanda birçok modern hastalığı -astım, anksiyete, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, sedef hastalığı ve daha fazlasını- sadece nefes alıp verme şeklimizi değiştirerek tedavi edileceğini ya da en azından etkilerini azaltılabileceğinin farkına varmışlar.
Hastalar akciğerlerine temiz hava alamadıkları için değil, akciğerlerinden yeterince miktarda havayı dışarı atamadıkları için acı çekiyorlardı. (Amfizem)
Normal bir yetişkin nefes alırken diyaframın yalnızca yüzde 10’unu kullanır, bu da kalbe yüklenilmesine, tansiyonun yükselmesine ve bir dizi dolaşım problemine neden olur. Diyafram kapasitesinin yüzde 50 ila 70’ini kullanarak nefes almak kardiyovasküler stresi azaltacak ve vücudun daha etkili çalışmasını sağlayacaktır. Bu nedenle diyaframa bazen “ikinci kalp” de denilmektedir.