Ne tende cân ile sensüz ümîd-i sıhhat olur
Ne cân bedende gam-ı firkatünle râhat olur
***
Ne çâre var ki fırâkunla eglenem bir dem
Ne tâli’üm meded eyler visâle fursat olur
Yine endîşe bilür kadr-i dür-i güftârum
Rüzgâr ise denî çarh ise sarrâf değil.
“Devir alçak ve felek sarraf değilse de, ne zararı var? İnciye benzer sözlerimin kıymetini yine düşüncem bilir.”
Dil ise gitti kesülmez heva-yı aşkundan
Nasihat eyledügümce beter melamet olur
(Gönülse elden gitti aşkının arzusundan bir türlü vazgeçmiyor. Ben nasihat ettikçe o daha beter rüsva oluyor)
1630 yılında bir gün Sultan Murad, Beşiktaş kasrında Sihâm-ı Kazâ'yı okurken pek yakınına, ayaklarının dibine yıldırım düştü. Heyecanlanan Sultan Murad, bu olayı fırsat bilen ve bunu okumakta olduğu hicivlerin uğursuzluğuna yoran düşmanların etkisi ile elindeki mecmuayı parçalayıp attı. Ayrıca şairi memuriyetinden de attığı gibi, Edirne'ye sürgün gönderilmesini emretti. Üstelik Nefî'yi bir daha böyle hicivler yazmağa tövbe ettirdi. Bu olay üzerine tarihçi Na' imâ'nın kitabına aldığı tanınmış şu beyt devir şairlerinden İbrahim Vehbî tarafından söylenmiştir:
Gökden nazîre indi Sıhâm-ı Kazâ' sına
Nef'î diliyle uğradı Hakkun belasına.