Spoilersız yazmaya çalışacağım, ama henüz 3’üncü sezonu izlemediğim için diziye dair ufak tefek sızıntılar verip vermeyeceğimi bilemiyorum. Umarım başarabilirim.
Dördüncü kitapta işin içine politik olaylar girmeye başladığı için serinin bu kitabı biraz ağır ilerlese de, aniden gelişen olaylar heyecanı zirvede tutmaya yetiyor. Çünkü artık savaş var; savaşın olduğu yerde de kan, gözyaşı, ölüm, ihanet, zalimlik, kaos ve tabii ki “nefret”ten kaçamazsınız.
Dolayısıyla witcher evreninde de artık “Nefret Çağı”ndayız. Tarafını seçmeyen anında ölüyor. Büyücüler birbirine girmiş, kuzey ittifaklarındaki ihanetler almış başını yürümüş, Nilfgaardlılar tozu dumana katarak her yeri yakıp yıkmış ve siz buna tarafsızlıkla mı yaklaşacaksınız? Üstelik kader bağı ile birbirinize bağlandığınız Ciri ve tek aşkınız Yen’in hayatları tehlikedeyken…
Bittabî bir canavar avcısı, bir witcher olarak Geralt, her ne kadar tarafsız kalmak istese de, Ciri ve Yennefer’ı koruma içgüdüsüyle en uygun tarafı seçmek zorunda kalacak mı bilmiyorum. Zaten bu korumacılık nedeniyle şimdilik iki tarafı da doğruyor gerçi, ama kitabın verdiği en iyi mesaj “Yalnız kalan ölür!” olduğu için bir an önce Ciri ve Yen ile tekrar birleşmesi gerekiyor. Hele ki bizim minik prensesin içindeki “Falka” yavaş yavaş açığa çıkıyorken…
Ayrıca belirtmek isterim ki, şu Nilfgaard İmparatoru zalim Emhyr, bana Geralt’tan daha karizmatik gelmeye başladı. Adamın namına baksanıza:
“Emhyr var Emreis, Deithwen Addan yn Carn aep Morvudd”
Yani, “Düşmanlarının Mezarları Üzerinde Dans Eden Beyaz Alev”
Beşinci kitapta buluşmak üzere…
Sevgiyle…