Nereye Gitti İstanbul?

Aydın Boysan

Featured Nereye Gitti İstanbul? Posts

You can find Featured Nereye Gitti İstanbul? books, featured Nereye Gitti İstanbul? quotes and quotes, featured Nereye Gitti İstanbul? authors, featured Nereye Gitti İstanbul? reviews and reviews on 1000Kitap.
Yaşamayı, bir çadır tiyatrosu dramına benzeterek ruhsal miskinleşmelere esir olanlara acınmaz. Çırpınmak, savaşmak görevinden kaçılamaz. Yaşamak sürekli bir hareketler zinciridir. Ressam Kokoschka bu gerçeği bir tabloya benzeterek anlatırken: "Yaşayış bir natürmort (yani ölü doğa resmi) değildir" diyordu. Nasıl yaşanmış olursa olsun tek çare: Yaşam sevgisi ve sevincini korumak... Bu gerçeği bir üstat (T. Wilder) minicik bir cümlede özetleyiveriyordu: "Yaşamın, bizim ona verdiğimizden başka bir anlamı yoktur."
Sayfa 170Kitabı okudu
This text has been automatically translated from Turkish. Show Original
Dilara Günaydın

Dilara Günaydın

@dileyraa_art
·
1y
This text has been automatically translated from Turkish. Show Original
Reading was food for me
2023 READING GOAL
71/60 books - %118 completed
71 books read
60 books
17.8k pages
35 reviews
231 quotes
Reklam
İstanbul'da yüzyıllardır, bir Türk Mutfağı vardır. Evlerde ve aşçı dükkânlarında. 20. yüzyılın ilk yarısında, "restaurant" bilinmezdi. Az bir şey kibar olanların adı "lokanta" idi. Ayrıca her keseye elverişli olan "aşçı dükkânları'nın yüzlercesi - binlercesi, şehrin her yanındaydı. Bu dükkânlara girer girmez, sağda veya solda ateş üstünde, 50 mi desem 60 mu desem, sıcak tencere yemeği bulunurdu. Gelen ne yiyeceğini, gözüyle de seçerdi. Neler bulunmazdı ki!... Dolmalar, sarmalar, haşlamalar, kızartmalar... İstanbullu renkleri bile, yiyeceklere bağlamıştı: patlıcan moru, kavuniçi, vişne çürüğü gibi. Çapkınlık eğilimleri, yemeklere bile sıçramıştı: hanım göbeği, dilber dudağı gibi. Önce, aşçı dükkânları ufuklara doğru çekildi. Kaç tanesi kaldı bilmem. Yemeğin, önce malzemesini hazırlamaktan, sonra hazırlayıp pişirmekten doğan nice emek, bu sevimli ve sevgili yerleri yok etti. Tüketim, kolay yapılan işlere yöneldi. Önce kebaplara, sonra da Amerikan köfteciliği ve İtalyan pizzacılığına... Öte yandan İstanbul'da zaten, insanlar olağanüstü çoğalmış, balık ise hem azalmış, hem de müthiş pahalılaşmıştı. Şehir son 50 yılda, zaten mahşerleşmiş ve kebap istilasına uğramıştı. Bu değişimden de, bir kolaylık doğdu: Artık İstanbul'un tarihi, sadece ikiye ayrılıyor: 1- Kebaptan önce, 2- Kebaptan sonra.
Evet, Topkapı, dünyada benzeri olmayan, çok ilginç bir saraydır. Ancak "bütünlüğü olmayan" bu saray, dünyada bu yanıyla da benzersizdir. Yine dünyanın en güzel saray arazilerinden birinde gerçekleşmiş Topkapı Sarayı yerleşmelerinin rastgele olduğu, geçiştirilemez. Topkapı Sarayı biçimlenmesi ve gelişmesi, tek kişinin, yani padişahın huzur ve mutluluğuna dönüktür. Sarayda görevli öteki binlerce görevli, kendilerine ait yaşamlarından vazgeçmiş bir insan yığınıdır.
Daha sonraki yıllardan önemli bir İstanbul izlenimi, ünlü Alman doğa araştırmacısı ve coğrafyacı Alexander von Hum boldt'a (1769-1859) aittir. O zaman Güney Amerika dahil dünyayı gezmiş olan Humboldt bir kısım gezi sonuçlarını, çok ince bir edebiyat diliyle yazmış olduğu 30 ciltlik görkemli bir dizide toplamıştır. Humboldt'a göre dünyada üç güzel şehir vardır: Rio de Janeiro, Napoli ve İstanbul.
Taşı toprağı altın sanılan İstanbul'un kendi ülkesinin vatandaşları tarafından yeniden işgali, 1950 yılında başladı. O yıla kadar tarihte, Doğu Roma ve Osmanlı imparatorluklarının başkenti olarak bile şehir nüfusu, bir milyona varmamıştı. Tarihte ilk kez 1950 yılında bir milyonu aşan nüfus, 1960 yılında iki milyonu, 2000 yılında ise, Büyükçekmece'den Gebze'ye kadar artık bütünleşmiş olan şehirde, 15 milyonu buldu. Kaymakamların, belediyelerin parçalı olmasının hiçbir anlamı yoktur, şehir bütünleşmiştir, öyle işlemektedir.
Reklam
189 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.