Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İlk Beş Yüzyıl

Nikomedeia ve Hıristiyanlık

Zafer Duygu

Nikomedeia ve Hıristiyanlık Sözleri ve Alıntıları

Nikomedeia ve Hıristiyanlık sözleri ve alıntılarını, Nikomedeia ve Hıristiyanlık kitap alıntılarını, Nikomedeia ve Hıristiyanlık en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Söz konusu bu kilisenin yıkılması şöyle olmuştur: Lactantius'a göre, bahsi geçen bu fermanın hemen sonrasında Nikomedeia'nın praefectusu emrindeki görevlilerle beraber Büyük Kilise'ye gelir ve kapıları zorla açarak içeri girer. Rivayete göre bunun ardından kilisede büyük bir kargaşa yaşanır. Praefectus ile emrindeki adamlar kilisede arama yaparlar; bulabildikleri kutsal kitapları yakarak kilisenin malzemelerini ve eşyalarını yağmalarlar. Lactantius, bu Büyük Kilise'nin gösterişli bir bina olduğunu ve Nikomedeia'nın yüksek bir yerinde bulunduğunu not etmektedir. Nitekim yapı Diocletianus'un sarayından kolayca görülebilmektedir. Diocletianus ile Galerius sarayda uzun süre kilisenin yakılıp yakılmaması konusunda tartışma yaparlar. Galerius kilisenin yakılarak yok edilmesinden yanadır. Nihayetinde Diocletianus'un görüşü galip gelir; yani kilise yakılmaz, çünkü Diocletianus olası bir yangının tüm Nikomedeia'ya yayılmasından, hatta belki de saraya sıçramasından endişe eder. Böylece savaş saflarına dizilen praefectusun adamları, baltaları ve diğer savaş aletleriyle kısa sürede bu büyük yapıyı yerle bir ederek harabeye çevirirler.
"Büyük zülüm" sırasında çok yüksek bir olasılıkla Nikomedeia'da bulunan Lactantius, şehrin piskoposu Anthimos'un ölümünden sonra kentte yaşananları şu sözlerle tasvir etmektedir: Rahipler ve papazlar tutuklandılar. Herhangi bir suç veya itiraf olmaksızın bütün aile fertleri ile beraber infaz edilmek üzere alıkonuldular. Her cinsten ve yaştan insan ateşe atıldı. Bir seferde bir kişi değil, (hristiyanlar) gruplar halinde bağlanarak topluca yakıldılar. Köleler boyunlarına bağlanmış büyük taşlarla denizi fırlatıldılar. Zülüm diğer vatandaşlar için de hiddetinden hiçbir şey yitirmiyordu. Magistratus çeşitli tapınaklara konuşlandı; herkes kurban sunmaya zorlandı. Hapishaneler dolup taşmıştı. Saat başı yeni bir işkence metodu icat ediliyordu. Adalet ve hukuk kazara bir hıristiyan için hizmet vermesin diye mahkemelere bile sunaklar kuruldu. Ta ki davalar görülmeden önce yargıçların huzurunda insanlardan (pagan gelenekleri uyarınca) kurban takdim etmeleri istensin....
Reklam
IV. yüzyılın büyük tarihçisi Ammianus Marcellinus, aynı inancı paylaştığı için sempati duyduğu Iulianus'u tasvir ederken henüz çocukluğundan itibaren pagan tanrılarına ibadet etmek isteyen ve gençlik çağına ulaştığında bu özlemle yanıp tutuşan bir hanedan üyesi olduğunu vurgulamaktadır. Ancak Iulianus'un gittikçe büyüyen bu özlemini insanlardan gizli tutmak için yeterince sebebi vardır. Çünkü Constantinus hanedanının bir üyesi olması nedeniyle kendisine sürekli şüphe ve kaygıyla yaklaşan üvey kardeşi Constantius, onun Hıristiyan bir müfredat altında yetiştirilmesini uygun görmüştür. Iulianus ise bu yüzden siyasi gücü eline geçirene kadar herkese iyi bir Hıristiyan gibi görünmüş, imparatorluk makamını tevarüs ettikten sonra ise pagan tapınaklarının açılması, kurbanların sunaklara getirilmesi ve tanrılara ibadet geleneğinin yeniden başlatılması kabilinden geleneksel pagan dinini ihya etmeye yönelik faaliyetlere girişmiştir. Ammianus Marcellinus'un bu anlatımı sırasında pagan bir yazar olarak Hıristiyanlığın IV. yüzyıl ortalarındaki durumu hakkında değerlendirmeler yapmış olması bilhassa ilginçtir ve önem taşımaktadır. Ammianus, Iulianus'un imparator olduktan sonra Hıristiyan ruhbanlarla yaptığı bir toplantıyı ve bu sırada onlara inançlarını özgürce yaşayabilecekleri yönünde verdiği sözleri naklederken, Hıristiyan din adamlarının derin anlaşmazlıklar içinde bulundukları ve birbirlerinden ölesiye nefret ettikleri notunu düşmektedir.
Sayfa 108Kitabı okudu
Nitekim Hıristiyanlığa karşı hakikaten şiddetli ilk ferman 24 Şubat 303'de Nikomedeia'da yayımlanmıştır. Lactantius'a göre, bu tarihin seçilmesi bir rastlantı değildir; zira Roma ülkesinde her yıl 23 Şubat'ta kutlanan geleneksel Terminalia Festivali'nin üzerinden yalnızca bir gün geçmiştir. Neticede söz konusu bu ferman uyarınca ilk olarak Nikomedeia'daki Büyük Kilise yerle bir edilmiştir.
Hristiyanlık geleneği tarafından "havariler çağı"nı, yani havarilerin İsa'nın ölümünden sonraki icraatlarını anlattığı ve Luka tarafından kaleme alındığı öne sürülen elçilerin işleri kitabı, aslında İsanın gerçek Havarilerini gölge birer figüre dönüştürmek suretiyle kendi kendisini ölen ve dirilen Mesih'in başlıca havarisi ilan eden Pavlusu meşrulaştırma ve onunla havariler arasındaki derin anlaşmazlıkları gizleme amacı taşıyan bir çalışma olarak görülmektedir.
Pontoslu bir piskoposun oğlu olarak 85 yılı civarında Pontos'un önemli liman şehri Sinope'de doğduğu rivayet edilen Markion, Hıristiyan teolojisi üzerine yaptığı çalışmaların neticesinde Mesih'e ait olduğu öne sürülen pek çok öğretinin İsailoğulları tarafından benimsenen Yahudi kutsal yazılarındaki Tanrı ile uyuşmazlık içinde olduğuna kanaat getirmiştir. Markion, bu kanaatinden hareket ederek II. yüzyıl ortalarından itibaren düalist karakterli bir tanrı anlayışına dayanan ve dönemin ana akım geleneğe mensup Hıristiyanlarına göre “aşırı uç" bir öğreti neşretmeye başlamıştır. Buna göre, Tanah tarafından tanıtılan Tanrı, Mesih'in anlattığı Tanrı değildir; Mesih, Markion tarafindan Demiurge diye anılan sevgi dolu başka bir Tanrı'yı vaaz etmiştir. Bu anlayışın doğal bir uzantısı olarak Markion'a göre İncillerin Yahudi kutsal yazılarıyla uyuşması olanaksızdır.
Reklam
Nitekim IV. yüzyıl ortalarına kadar Hıristiyanlığın Roma yönetimi ile ilişkileri bağlamında kilit rol oynayan Nikomedeia, Hıristiyanların devlet tarafından kovuşturulmalarına veya liberal bir ortama kavuşturulmalarına yol açan fermanların yayınlandığı ve ilk olarak uygulandığı yer olmuştur. Nikomedeia'nın aynı süreç boyunca Hıristiyanlığın en önemli gündem maddesi olarak göze çarpan Ariusçu teoloji için de başlıca kale vazifesi üstlendiği müşahede edilmektedir. Bunun altında ise her şeyden çok şehrin piskoposu Eusebios'un Ariusçu görüşlerin önderliğini üstlenmesi ve imparatorlar ile saray üzerinde büyük nüfuz sahibi olması gibi sebepler yatmaktadır.
Sayfa 138Kitabı okudu
IV. yüzyıl Hıristiyanlık tarihinin en önemli kırılma dönemi olarak nitelenebilir. İmparator Diocletianus (285-305) döneminde Hıristiyanlara karşı girişilen geniş çaplı kovuşturma hareketi IV. yüzyılın birinci çeyreğinde, daha ziyade 303- 305 yıllarında yaşanmıştır. Hemen sonrasında, 310'lu yıllarla beraber birtakım fermanlarla Hıristiyanlığın devlet tarafından yasal bir din olarak tanındığı ve İmparator Constantinus (ö. 337) dönemiyle birlikte kilisenin ülkedeki siyasî yapıyla eklemlenmeye başladığı görülmektedir. Hıristiyanlık bünyesinde I. yüzyıl ortalarından beri süregiden teolojik tartışmalar IV. yüzyılın birinci çeyreğinden itibaren daha da alevlenmiştir. Hıristiyanlığın evrensel nitelikli ilk kilise meclisi olan Nikaia (İznik) Konsili yine bu dönemde (325) toplanmıştır. IV. yüzyılın ikinci yarısı ise bir yanda teolojik çalkantılar içinde “Hıristiyanlık' ve "Ortodoksluk" gibi tabirlerin tanımlanmaya çalışıldığı, öte yanda Hıristiyanlığın paganizm ile mücadeleye kalkışıp resmi devlet dini haline dönüştüğü gelişmelere tanıklık etmiştir.
İsa’nın ölümünden kısa süre sonra ortaya çıkıp zaman ilerledikçe Hıristiyanlık bünyesinde dallanıp budaklanan ve Markion veya Montanus örneklerinden de görüldüğü üzere II. yüzyılda Hıristiyanlık aleminin dört bir tarafında etkili olan teolojik içerikli anlaşmazlıklar, Dionysios’un yaşadığı III. yüzyıl ortalarında da sürüp gitmektedir. Hıristiyanlık tam da bu sıralarda İmparator Decius döneminde kısa, fakat kilise yazarlarınca ağır olduğu öne sürülen bir kovuşturma dönemi geçirmiştir. Bunun sonrasında Roma Kilisesi ile bazı Doğu ve Afrika kiliseleri arasında "vaftiz" olma ritüeline ilişkin bir anlaşmazlık baş göstermiştir. Anlaşmazlığın temeli, "sapkın" kabul edilen kimselerce yapılmış vaftizlerin geçerli sayılıp sayılamayacağı yönündeki bir sorunun çözümüyle ilgilidir. Papa Stephanus, "sapkınlar" tarafından yapılmış bile olsa, "Oğul" adına veya "Baba, Oğul ve Kutsal Ruh" (teslis) adına icra edilmiş olan vaftizlerin geçerli sayılması gerektiği yönünde bir kanaate sahipti. Karkhedonlu Kyprianos ile Kaisareialı Firminianos başta olmak üzere önde gelen bazı Doğu'lu ruhbanlar ise bu gibi vaftizlerin tamamen hükümsüz ve geçersiz olduğu iddiasını öne sürmüşlerdir. Roma Kilisesinde o sıralarda yaşanan papalık çekişmesi çerçevesinde bu anlaşmazlığın hacmi zaman geçtikçe daha da büyümüştür.
Arius, IV. yüzyılın ilk çeyreğinde, çok zamandır sürmekte olan kristolojik tartışmalar çerçevesinde; Mesih'in "ilah oluşu" varsayımı ile bir zamanlar Hıristiyanlık dünyasında bu varsayımı tanımlamak amacıyla ortaya atılan logos doktrini çerçevesinde, Mesih'in Tanrı'yla ilişkisini dönemin bazı Hıristiyan ilahiyatçılarını rahatsız edecek
40 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.