Bir tek ruh vardır, kâniata hâkim olan ruh. Bu ruh Rabb'in ruhudur; dünya Aşk'tır. Feza, hava, okyanus, dünya, hayvanlar, nebatlar, yıldızlar, rayihalar, hepsi de o şekilleri alan Aşk'tan başka nedir ki?...
- " (…) Vapurun öteki yolcuları hâlâ ekvatorun sıcaktan erimeye yüz tutmuş çinkoyu andıran harlı, sevimsiz ışığı altındadırlar; zira onlar Nilgün'ün gözleriyle aydınlanmış leylak mavisi, hem parlak, hem dinlendirici alemden uzaktadırlar....
İlk defadır ki, benden beklenilmeyen ince bir feragat ve tevazu hissine kapıldım: "Yüzüme bakma Nil! Gözlerini kapa! Senin tarafından sevilmemden utanıyorum. Öyle bir muhabbete layık değilim..."
“Adi bulduğum için tüylerimi ürperten ‘Canım! Şekerim! Yavrum!’ gibi kelimeler meğerse ne güzelmiş! Aşk kibarlığa tahammül etmez. Aç ve susuz kalmış bir adamın içtimai mevkii, terbiyesi kalır mı? Aşk acısı insanları müsavi kılar.”
“Saat? Her gün önünde yüzlerce defa eğildiğimiz, işaretini beklediğimiz, emrini dinlediğimiz, hayatın akışını kumandasına uydurduğumuz o put... Allah’ı, ölüm kadar şakaya gelmez korkuyu, neleri, her şeyi unuttuğumuz olur; saati unutamayız. Saate bakmak bu dünyanın bir çeşit namazıdır, ibadetidir.”
“Hayatımız çeşit çeşit mermerler önünde ve üzerinde geçmez miydi? Mermerler ortasında güler, ağlardık; din duygumuz camilerin mermerle bezenmiş çevrelerinde gelişirdi. Ruhlarımız mermer sütunlu mabetlerde, vücutlarımız mermer serili hamamlarda temizlenir, sanat zevkimiz mermer oymalara baka baka yeşerir, aklımız ahret ve ölüm fikrine mermerden mezar taşlarıyla alışırdı. Ve sonunda tabutumuz bir mermer parçası üstünde duraklar ve çok defa madde kısmımız bir mermer altında topraklaşır; herkes gider, başımızın ucunda mermer kalır, mermer beklerdi....
....Bana öyle gelir ki ölüler mermerlerin aklaştırıp temizleyici tesiri altında önce eriyerek kendilerini yavaş yavaş servi köklerine emdirirler; buradan ağır ağır, için için yüksek dallara doğru yol alırlar; yol aldıkça ahret havasına ve rahiyasına alışırlar ve nihayet tepeye ulaşıp nurlaştıktan sonra bir yarım ay ışığında fosforlarını parıldatmadan, ölüm ağaçlarının fısıltılarıyla usulcacık uğurlanarak dönülmez yolculuklarına başlarlar. Artık ruh olmuşlardır. Sanırım, mermerle servi ortasında -son metamorfozumuzu tamamlayan- gizli ve kısa bir hayatımız daha vardır.“