Nihâyet Zafer Hanımefendi, büyükbabası sâyesinde kendisini tam serbest hisseden haşarı üstü haşarı torununun rûhunu kamaştırmak, uyuşturmak için müthiş bir (narzkoz) uyutucu keşfetti.
Dört beş yaşında okuyup yazmayı öğrenmiştim ya…
Beni romana alıştırdı.
... Güneşin kıvrıla kıvrıla , istikametleri bulgulaya burgulaya ancak sabah ve akşamın belli saatlerinde ve belli başlı noktalarında sızabildiği bu loş konakta bana her şey dipsiz bir mananın ihtarcısıydı.
... Şimdi bütün bunları ben, gayeleri kendilerinden ibaret hoş ve renkli hikayeler diye anlatmıyorum; ruhumun ne yollardan ve nasıl pişmeğe başladığını ve nelere istidat kazandığını göstermek ve her şeyi ORAYA bağlamak için kısa kısa noktalıyorum.
Şu,gün yüzlü çocuktaki nerm ve nazik ten,solucan yemi olarak yaratılmadı mı;ve çocuk ölmek üzere doğmadı mı?
Hangi kitap vardır ki,sonunda bir son olmasın;ve hangi madde vardır ki değişmeden bir saniye kalabilsin?
"Gayeme vardım!"diyebilmiş tek hasret tanıyor muyuz?Gâye gelip geçiyor;hasret yine eski yerinde...
Gelip geçen her şey ölüyor...