Alice, İngiltere’de ki sıkıcı aile hayatından sonunda kurtulacağı sevinciyle, karşısına çıkan yakışıklı ve Amerikalı bir adamla evlenir. Umutları had safhadadır. Ta ki gelin geldiği yerin bir şehir değil küçücük bir kasaba olduğunu görene kadar.
Bir gün katıldığı bir toplantıda yöneticilerin de desteklediği “Atlı Kütüphaneciler” projesine katılımcı arandığını duyunca hem monoton kasaba hayatından hem de kayınpederi ve kocasının tutucu davranışlarından biraz olsun uzaklaşmak için bu fırsatı kaçırmıyor ve çocuklara, kadınlara, kısacası kitap okumak isteyen herkese at üstünde kitap dağıtmaya başlıyor.
Bu yolculukta ona Margery destek oluyor. Sonrasında aralarına Izzy, Beth, Sophia ve Kathleen de dahil oluyor. Bu muhteşem hanımların yaşadıkları maceralara giriş yapıyor ve böylece mükemmel kızlarımızın hayatlarına tanık oluyoruz.
Arkadaşlık, aile, aşk.
Irkçılığa, şiddete, zorbalığa, düşmanlara karşı daima güçlü durmayla ve birlik olmayla, her şeye rağmen umudunu kaybetmemeyle ilgili samimi ve sımsıcak bir hikaye.
Ben de kendimi bu küçük kasabada, yanımda arkadaşlarımla, güzel doğa eşiliğinde at sırtında kitap dağıtırken hayal etmeden yapamadım.
“Biz Baileyville atlı kütüphanecileriyiz ve birbirimizi yarı yolda bırakmayız.”
Yazarın da sonda belirttiği gibi, bu kitap şu ana kadar yazdığı tüm eserlerden daha fazla sevgiyle dolu.
Jojo Moyes favori yazarlarım arasından biridir ve bu kitabı, bu yıl okuduğum en güzel romanlardan biri oldu. Şiddetle tavsiye ediyorum. Derhal listenize ekleyin ve Atlı Kütüphaneciler’e siz de dahil olun.