Sıkıntısız insanları sevmem ben. Sıkıntı, tedirginlik, insanı sürüden ayırıyor. Rahat, düşünmeden, dört ayağını gerip oturan insanlar, sıkıntısız insanlar pek çok çevremizde. Otsu yaratıklardır onlar.
odamın ortasında, yerde, yaygının üstüne oturmuş düşünüyorum. sanki bir yerlerim delinmiş, bir yerlerimden kanım sürekli akıp gidiyor, altımdaki döşeme tahtalarının aralıklarından sızıyor. ölüyor gibiyim.
sanki herkese kırgınım, küskünüm. sanki bütün ordularım bozguna uğramış, bütün silahlarım elimden alınmış, bütün cephelerde yenilmişim, tek başıma kalmışım. kaçıp bir kovuğa gizlenmişim.
O odamın kapısını açar açmaz yüzüme çarpan annemin yoktu bir büyük yalnızlığa dönüşüp beni azaltıyordu. Ona ne kadar alıştığıma onsuz kalınca anlamıştım.
"Bırakın konuşmasın," dedi. "Öyledir o. Suskun bir kelebektir. Siz hiç kelebeğin yemek yerken çıkardığı gürültüyü duydunuz mu?"
"Yemek yerken mi? Kelebeğin mi?"
"Bir şiirden aklımda kalmış. 'Kelebeğin yemek yerken çıkardığı gürültü, sessizliktir ancak.' Güzel, değil mi?"
"Çok."