Sabahların utanması yoktur. Çeşit çeşit üzücü anı aklıma düşer, kat- lanılmaz bir hâl alır. Hiç sevmem, hiç hem de! Sabahları en çirkin hâlimleyimdir. İki bacağım da yorgunluktan bitkin, daha şimdiden hiçbir şey yapmak istemiyorum. Uykumu alamadığımdan mı acaba? İnsanların en zinde olduğu vaktin sabah olduğu da bir yalan. Sabahlar gridir. Her zaman öyledirler. En boş şeydir. Ben sabah yer yata- ğının içerisinde, her zaman karamsar olurum. Gerçekten berbat. Bir sürü çirkin pişmanlık... hepsi bir anda üşüşe- rek yüreğimi doldurur, ben de acıdan kıvranıveririm.
Sabahlar eziyettir.
İntihar ettikten sonra insanlar, '' Ah , biraz daha yaşasaydı anlayacaktı ama. Biraz daha büyüdüğünde kendiliğinden anlayacaktı," diye üzüntülerini dile getirseler de olmuyor, keşke mevzubahis kişinin yerine kendilerini koysalar. O zaman o kadar acıya rağmen yine de sonuna kadar direnip, insanlardan bir şeyler duymak için kulak kabarttığında sadece kesin uçları olmayan doğrucu öğütler ve yatıştırıcı sözlerin tekrarlarıyla karşılaşmanın, biz gençleri ne kadar utanç içinde yolun yarısında terk edilmiş gibi hissettirdiğini görebilirler.
Sevgiyi ifade etme konusunda yönümüzü kaçırdığımız için bize "bu olmaz", "şu olmaz" demek yerine "böyle yapın", "şöyle yapın” diye güçlü bir şekilde söylerseniz, biz de yaparız