Milletimizin manevî hazinelerinden olan Oğuznâmeler, tarihimiz ve edebiyatımız açısından tartışmasız çok kıymetli bir konumdadır. Hem Dede Korkut Hikâyeleri hem de Oğuznâmeler, Türk milletinin asırlar öncesinden günümüze kadar ulaşan söylencelerine dayanmaktadır. Dede Korkut Hikâyeleri'nde olduğu gibi, Oğuz Kağan Destanı'nı da Tufan Hoca'nın kaleminden okudum. Kendisinin giriş kısmında vermiş olduğu ayrıntılar sayesinde, hem ön bir bilgiye sahip oluyoruz hem de kafamıza takılabilecek soruların cevaplarını önceden almış oluyoruz.
Hoca, bu kitabı meydana getirirken Reşideddin Oğuznâmesini kullanmış; bunun dışında Uygur varyantı ve Yazıcızade'nin de eserinin bir kısmını son bölüme dahil etmiş.
Eserin içeriğinden kısaca bahsetmek gerekirse, aslında hepimizin küçüklükten itibaren okullarda okuduğu, öğrendiği bir anlatı Oğuz Destanı. Oğuzların, Kıpçakların, Karlukların, Kanglıların, Uygurların ve 24 şanlı boyun atası olan Oğuz Han, Türk cihan hâkimiyeti mefkûresinin bir tezahürü olarak tüm cihanı istilâ etmek ister; bu isteğine ulaştıktan sonra da ülkesini çocukları arasında paylaştırır. Devamında onun neslinden gelenler tahta oturur ve hakanlık davasını sürdürürler. Bu durum Selçuklular devrine kadar devam eder...
Burada dikkat etmemiz gereken husus, Oğuznâmelerin farklı versiyonlarındaki farklı anlatımlar. Mesela Reşideddin kaynağında, Oğuz Han Müslüman bir karakter gibi yansıtılırken, Uygur versiyonunda Gök Tanrıcıdır. Yine iki eser arasında bariz farklardan biri; Reşideddin kaynağında Selçuklular ve Gaznelilere yer verilirken, Uygur kaynağında bunlardan bahsetmez...
Benim keyifle okuduğum bir eser oldu, sadece tarihî ya da edebî yönüyle düşünmeden millî kültürümüzün bir parçası olduğunu idrak ederek bir okuma yaparsak daha keyifli ve verimli olacağı kanısındayım. Hem bu eseri hem de Dede Korkut Hikâyelerini mutlaka okumanızı öneririm.