"Hem hangi insan sırf farklılık olsun diye normal kabul edilen bir davranışı reddedip her türlü zorluğa, dışlanmaya razı gelip kabul görmeyeni seçer ki?"
Bir kitap düşünün, empatiyle beslenmiş... Az önce yukarıya bıraktığım alıntı da tam olarak empatiyla alakalı bir kısım.
Okurken düşündüren sade samimi bir dili olmasına rağmen, anlatılan en basit bir olayda bile 'evet insanlar böyle yaklaşsa aslında sorun kalmaz' diye dedirten bir kitap.
Okurken sevecenliği çokça hissettiriyor. Anlayış, empati yeteneğine sahip olmanın ne kadar önemli olduğunu da okuyacaksınız.
Tuna ile Tibet çiftimizin ve aile üyelerinin üzerinde dönen bir kurgu, hayatta olabilecek her şeyin minik bir özeti diyebilirim. On iki bölümden oluşan, yine her bölümün kendi başlığıyla alakalı bir olayı var. Çokça ahşap objelerle karşılaşılıyor. Tabi ki de her objenin kendine has bir hikayesi var. Benim en sevdiğim bölüm ise "Babaannemin Sandığı" kısmıydı. Ne kadar naif bir bölüm olduğunu bunun yanında hüzünlendirirken anlıyorsunuz.
Oksijen Tüplü Tabut ismiyle alakalı bölüm kitabın son bölümü ve en şaşırtıcı kısmı diyebilirim.
Yine kitabın en sevdiğim ve en vurucu satırlarını da hemen aşağıya bırakıyorum.
"Dünyevi bütün güzelliklere, nimetlere karşı doymak bilmeyen, onlara sahip olmak konusunda arsız bir iştaha sahip insanoğlu, ölüm söz konusu olduğunda onu yok farz etme yoluna gitmekte en ufak tereddüt duymaz."
Yazarın kalemini çok sevdim. Çok samimi, sade, su gibi bir kitap tavsiyesi sizlere.
Keyifli okumalar dilerim.