Osmanlı Devleti'nin son yılları. Asker, Balkanlar'da, Yemen'de, Çanakkale'de, Sarıkamış'ta. Giden mi kurtulur? kalan mı? Hiç belli değil. Bir toprağın insanı hangi cephe de şehit düşmüş künyesi ya gelir ya gelmez. Ya bu şehitlerin peşlerinde bıraktıkları eşleri çocukları. Onları sahiplenen, bakan, koruyan, himaye eden birileri var mı?
Aslında tarih kitapları yerine Türk Edebiyatı'nın ünlü kalemlerinin bu dönemleri anlatan eserleri okutulmalı derim ben. Hepsi yaşanmış, hepsi gerçek. Öksüz Musa, Hasan İzzettin Dinamo' nun yaşantısını anlattığı Savaş ve Açlar romanının devamı. Musa'nın babası ve Ağabeyi Sarıkamış'ta ölür. Aile kimsesiz kaldığından bakımsız, yoksul, aç kalan çocuklarından ikisini daha yitirir. Anne elinde kalan Musa ve iki kızını Samsun Darüleytam' ına bırakır devletin koruyup gözeteceğine inanarak. Kısa bir süre sonra da kendi ölür. Üç kardeş yapayalnız kalmışlardır. Devlet otoritesinde zaaflar vardır. Yokluk yoksunluk vardır. Yöneticilerin özverili çabaları bazen sonuç verir. Samsun'da başlayan bu çileli yaşam İstanbul'a sürüklenir. İstanbul İngiliz işgali altındadır. Bir dağınıklık baş gösterir. Birkaç öküzler yurdu daha dolaşan çocuklar Amasya'ya dek getirirler.
Osmanlı'nın son yıllarını yeni Cumhuriyetin ilk yıllarını bizzat yaşayan bir kalemden çocuk gözüyle öğrenmek isterseniz mutlaka Öksüz Musa' yı okuyun içinizde fırtınalar koparak,