"Vicdanımız, kendimize söylediğimizdir. Ne Tanrı'nın sesidir ne de ebedi ilkelere dair farkındalıktır. Ortalama bir insanın davranışından, günlük sohbetlerden, günlük rutinden, bir parça olarak varolmaya dair konformist cesaretin temel ilkesi olan uyum sağlamadan çıkmamızı söyler bize. Ancak, bu çağrıyı dinlersek kaçınılmaz bir biçimde suçluluk duyarız, ahlâkî zayıflığımızdan değildir bu, varoluşsal durumumuzdandır. Kendimiz olarak varolma cesaretine sahip olunca suçlu hissederiz kendimizi, bu varoluşsal suçluluğu üstlenmemiz istenir. Her haliyle anlamsızlıkla yalnızca sonluluk ve suçluluk kaygısını kararlılıkla üstlenenler yüzleşebilir."
Sayfa 154 - Cesaret ve Bireyselleşme (Kendi Olarak Varolma Cesareti)Kitabı okudu
"Yirminci yüzyıl insanı, anlamlı bir dünyayı ve manevi bir merkez dışında anlamlar içinde yaşayan bir benliği kaybetmiştir. Kendi ürettiklerine feda etmiştir kendini. İnsanın yarattığı nesneler dünyası, onu yaratanı ve şimdi onda özelliğini kaybedeni kendisine çekmiştir. Ancak insan halihazırda neyi kaybettiğinin farkındadır. İnsanlıktan çıkışını umutsuzluk olarak yaşayacak kadar insandır hâlâ. Nasıl çıkacağını bilemez, ancak durumu 'çıkışın olmadığı' şeklinde ifade ederek insanlığını kurtarmaya çalışır. Umutsuzluk cesareti, umutsuzluğunu üstlenme ve kendi olarak varolma cesareti ile yokluğun köklü tehdidine direnme cesareti göstererek karşılık verir."
Sayfa 146 - Cesaret ve Bireyselleşme (Kendi Olarak Varolma Cesareti)Kitabı okudu
"...korkunun yüzleşilebilen, çözümlenebilen, saldırılabilen ve katlanılabilen belirli bir nesnesi vardır. (...) Ancak kaygı için durum farklıdır, zira kaygının nesnesi yoktur ya da çelişkili bir ifade ile nesnesi diğer her nesnenin inkârıdır.
(...) Korku ile kaygı arasındaki fark görülebilir, ancak ikisi birbirinden ayrılamaz. Birbirlerinin özünde vardır onlar. Korkunun iğnesi kaygıdır, kaygı da korkuya ulaşmak için çabalar. Korku, bir şeyden korkmaktır; acıdan, bir insan ya da topluluk tarafından reddedilmekten, birinin ya da bir şeyin kaybından, ölüm anından korkmaktır. Ancak bunlardan doğan tehdidin beklentisinde korkutucu olan, özneye yaşatacağı olumsuzluk değil, bu olumsuzluğun muhtemel sonuçlarına dair kaygıdır. (...) kaygı, özel bir durumun tehdidiyle başa çıkamamanın hissettirdiği acıdır. (...) Her korkunun altında yatan ve onu korkutucu kılan öge, kişinin kendi varlığını koruyamayacak olma kaygısıdır."
s. 60, 61, 62 / Varlık, Hiçlik ve KaygıKitabı okudu
"Kaygının niteliği hakkındaki ilk sav şudur: Kaygı, bir varlığın kendi muhtemel yokluğunun farkında olması halidir. Aynı yargı daha kısa şöyle ifade edilir: Kaygı, varolmamaya yani yokluğa dair varoluşsal farkındalıktır. Bu, cümledeki 'varoluşsal' kaygıyı üretenin, yokluğa dair soyut bilgi olmadığı, yokluğun kişinin kendi varlığının bir parçası olduğuna dair farkındalık olduğu anlamına gelir. Kaygıyı üreten, evrendeki her şeyin geçici, fani olduğunun farkına varılması hattâ başkalarının ölümlerinin tecrübe edilmesi dahi değildir, bu olayların bir gün ölecek olduğumuza dair hep üstü örtük olan farkındalık üzerindeki etkisidir. Kaygı sınırlıdır, kişinin kendi sınırlılığı gibi tecrübe edilir. Bu, insan olarak insanın ve bir şekilde bütün canlıların doğal kaygısıdır. Yokluk kaygısıdır, sınırlı olarak kişinin sınırlılığının farkında olunmasıdır."
"Varolma, kendisini ve varolmamayı 'kucaklar'. Varolma, varolmamayı 'içinde' barındırır, tıpkı ezelden beri orada olduğu ve ilahî hayat sürecinde onu yendiği gibi. Var olan her şeyin temelinde, hareket ve oluş içermeyen ölü bir varlık bulunmaz, yaşayan bir yaratıcılık bulunur. Yaratıcı biçimde kendisini onaylar, sonsuza dek kendi yokluğunu mağlup eder. Her sonlu varlığın kendisini onaylanmasının örüntüsü ve varolma cesaretinin kaynağı böyledir işte."
Kaygımız bütün insanlara ve varlıklara korkunç maskeler takar. Onlardan bu maskeleri çıkartırsak kendi yüzleri ortaya çıkar ve ürettikleri korku yok olur.
Zor okunan bir kitap. Bir kaç defa okuma gereksinimi duyuyor insan. Felsefe okumalarına alışkın olmayan bünyelere uyarım: Aheste okumaları gerekiyor bu DİN adamının kitabını.
Olmak CesaretiPaul Tillich · Okuyan Us Yayınları · 2014108 okunma
Nevrotik, içindeki hakikatle çatışma yüzünden hastadır ve iyileşmesi gerekir. Bu çatışmada savunduğu kalesi ve onun arkasındaki hayali dünyayı sürekli delip geçen hakikat onu acıtır.