Bilim insanın dünyaya nasıl geldiğini anlatır, fakat niçin geldiğini bildiremez.
Bu dünyaya her gelenin öleceğini bildirir. fakat nereye gideceğini kestiremez.
Bilim, olayın şeklinden bahseder , felsefe ise, nedenini açıklar.
Ancak felsefenin de sınırı akıldır .
Aklın bulamayacağı konular felsefenin de dışında kalır. 0 zaman söz “ Dinin”in olur.
"Nasıl ki hayatın dünyaya gelmesi bir halk ve takdir iledir; öyle de dünyadan gitmesi de bir halk (yaratma) ve takdir ile, bir hikmet ve tedbir iledir."
Zaten suç ve günah olarak isimlendirdigimiz bütün hadiseler insanın ve toplumun herhangi bir sebeple gerçekleştiremediği arzu ve gayelerini hayata geçirme Çabaları sırasında doğmaktadır. Bunlar da; adam öldürme, yalancılık, dolandırıcılık, rüşvet ve buna benzer insanı rahatsız edici suçlar şeklinde kendini gösterir. Sosyolog ve pedagoglar
İnsanoğlu binlerce yıldan beri ölümü yok edemedi. Onu öldüremedi. Her gün, dünyaya veda eden ortalama 300.00 kişinin şahitliği bize bu ölümsüz gerçeği hatırlatıyor.
Çok azımızın özlediği, çoğumuzca istenmeyen ölümden hiçbirimiz kaçamıyor. En kudretli devlet başkanları, en yiğit savaşçılar bile onun karşısında boyun eğdiler. En bilgiç doktorlar kendilerini kurtaramadılar. Ne ilk çağın ölümsüzlük şurupları, ne de günümüzün en modem tıp teknikleri hayatın bu amansız takipçisiyle baş edemiyor. Bütün insanlara eşit davranan ölüm; mevki, meslek, setrvet, şöhret, ırk, din, yaş ve cinsiyet farkı gözetmeden bütün kapıları çalmaya devam ediyor.
Aslında ölümü kendimize biz düşman yapıyoruz. Zamana ve mekâna sığmayan arzularımızı, duygu ve düşüncelerimizi kırk-elli yıllık dar bir şeride sığdırma gayretimiz, bizim için ölümü tatsız kılıyor. Sonsuzluğu isteyen akıl ve kalbimizi, bir gün işlemez olacak vücudumuzun emrine verdiğimiz; kabirden öteye geçemeyecek sevdaların, ancak kabre kadar sürecek dostlukların ağına kendimizi hapsettiğimiz an, iç dünyamızda bir bocalamadır başlıyor. Her şeye endişeyle baktıran, hayatın tadını kaçıran bir bocalama.
Ebediyet arzusu; yaratılış toprağımıza ekilen en kudretli tohum bu olsa gerek. Gelip geçici şeyler bize huzur vermiyor. Her ayrılık bizi acıya boğuyor. asırlardır ebedî bir hayatın formülünü arıyoruz.