Ölüme Çare Ya Da Şen Maneviyat Sözleri ve Alıntıları
Ölüme Çare Ya Da Şen Maneviyat sözleri ve alıntılarını, Ölüme Çare Ya Da Şen Maneviyat kitap alıntılarını, Ölüme Çare Ya Da Şen Maneviyat en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
herkes söylenecek ne çok şey buldu
ve söyleceğini ne güzel söyledi
ya ben? ben ne aptım, peki?
konuşma sırası bana gelince,
ters çevrilmiş tespih böceği gibi, önce
kollarmıın, bacaklarımın kalabalığında
güç bela dilimi arayıp buldum
sonrada ya evet, evet dedim,
her şey ytıpatıp sizin dediğiniz gibi
her şey tıpatıp sizin bildiğiniz gibi,
siz aramasanız da, bayanlar, baylar
siz aramasanız da, gerçeği
ona götüren yol, döne kıvrıla
sizin ayaklarınız altından geçiyor.
öyle değil mi ama, öyle değil mi
bana gelince, ben yolun kıyısında,
bu kayanın altında ve ucunda kalemin
öyle kıvırlmış düşünüyorum,
düşünüyorum da,
yol öyle olmuş böyle olmuş,
fark eder mi diyorum, kendi kendime,
fark eder mi, sen duruyorsan
ve yol senin kıyından geçiyorsa
KUĞU & NİLÜFER
bu erken şafak vakti gelen,
bu, dudaklarıma konan sözler...
bu, her şeyi önce alan,
bütüne katıp, bütüne gömüp
sonra geri getiren uyku.
bilinç dışının durgun,
kıyısız suları üzerinde açan
bu bembeyaz nilüfer çiçeği,
bu ışıl ışıl yaratıcı iyilik,
bu Tanrı bağışı şiir. . .
ah, bu, ebediyetin
dalgaları üzerinde
kuluçkaya yatan kuğu,
kuluçkaya yatan akıl,
kuluçkaya yatan kader!
17 Aralık 2010
Sayfa 434 - Timaş Yayınları 1.Baskı Mart 2013 İstanbul
insan, dilini ustasının diline benzetmek
için dudağından dökülen sözün,
sadece doğrulukla, güzellikle, zekayla değil,
gizemle de dolu olmasını istiyor,
sarhoşluk veren şeylerle..
insanın içinde çünkü, en dipteki mağarada,
kendisini vira sarhoş tutmak isteyen,
sarhoşluğa doymayan biri
fısıldayıp duruyor ona,
'ölüm varsa diyor, ölüm varsa,
güzellik de, doğruluk da
akıl da izan da, bilgi de
nedir ki, diyor, nedir ki, sarhoşluğun yanında'
bu gecelik bu kadar!
şimdi uslu uslu yatalım,
yatmadan önce de, a ruhum,
a kuzum, a beyaz fare
çıkarıp dilimizin altından,
ölümü düşünürken emdiğimiz
şu tuzlu çakılları,
yastığımızın altına koyalım.
bak, bir gözün açık yine
ve bir kulağın kirişte;
oysa bir bıraksan kendini
bir bıraksan, uyku güle oynaya
alıp götürecek seni,
gezdirecek, gezdirecek,
kimseye satamadan, şimdilik,
korkma, geri getirecek seni.
yakışmaz mı, yakışır,
ruhu da , tuttuğu yol gibi
yakışıklı olana,
yollarda ölüvermek!
bir gün, yine tam böyle,
'tempolu' yürürken yolda
yahut ip üzerinde,
yine kitap okuya okuya,
yine konuşa konuşa, arada,
taşlarla, ağaçlarla,
telgraf direkleriyle..
bir an kendi sırtından iniip
ölümün sırtına binivermek,
at değiştirir gibi öyle,
yol ortasında
ve her ey akarken,
dönerken geldiği yere..
valla, yakışır mı, yakışır,
niye olmasın, niye
ölümü de, tiyatro kostümü gibi
kendi üstüne , kendi içine
yakıştırmasını bilene!
sen bir şarap ırmağısın, ben de şarap testisi
aşk seninle dolduruyor
tutup boynumdan, beni
ve söz gelip geçene, senin şarabını içiriyor
kah has bahçenin kapısının önünde
kah harlı cehennemin
benim testimin dudaklarıyla
ve benim gönlümün pınarlarından
meyhanecinin yamağıyım ben çünkü
meyhanede yatıp kalkıyorum ben
meyhane de bir meyhane ki
hem dünya onun içinde, hem ahret,
hem cennet onun içinde, hem cehennem.
kim ki açık bırakır gönlünün kapısını herkese
diyor bir yolcu ötekine,
o kapıdan içeri herkesten her şeyden önce
kişinin kendi cenneti girer
o kapıdan içeri,
ne sorulara, ne cevaplara sığan
büyük fikirler girer, büyük esinler girer.