Yüzünün her kırışığını, saçlarının her telini bütün ayrıntılarına kadar anımsadığım o insanın varlığını kanıtlayacak hiçbir şey yoktu. Yitip gitmişti. O yüzden geride kalan, yalnız dudaklarında ve bazı resimlerde gözlerinde görünen gülümsemeydi.
Bizim dünyamızın dış dünyayla hiçbir ilgisi yoktu. Kendi kendine yürürdü ve ölümsüzdü. Annemizi de, en azından dünyamız gibi ölümsüz sayardık Çünkü biz doğduğumuz zaman o zaten bu dünyanın bir parçasıydı ve dünyayı onsuz düşünemezdik.
İlksöz: Anneden sonrası mı? Hep eksik, hep yarım. Her coğrafyada.
İtalyanın kuzeyinde bir köy. Yoksulluğun çepeçevre sardığı insanları hayata bağlayan tek şey kuvvetli dini inançları. Belki de o inanç o yoksulluğu kabulendirtiyor, onunla baş etmeyi sağlıyor. Yoksulluğun çevrelediği insanların içinden daha da yoksul olanları hikâyenin merkezinde.