Sarışın, arabanın içindeydi. Önü açık trençkotundan çıplak bedeni görünüyordu. Başı kanapeye dayalıydı. Gözleri açıktı ve tavana bakıyordu. Sarsıldı ve üzerime
yığıldı.
Elini okşadım. Doğrulup ayağa kalktı. Kapıya doğ- ru yürüdü. Vücudunun en ufak bir hareketini bile kaçırma- dan onu izledim. Kalçalarını kıvırışında ve omuzlarını sal- layışında vahşi hayvanları andıran bir şey vardı. Belki bu Kleopatra'da da vardı, Josephine'de de. Ama ikisi de onun gibi olamazdı.
- Velda, dedim. (Ne söyleyeceğimi gayet iyi biliyor- du.) Bana bacaklarını göster!
Velda çapkınca gülümsedi. Gözlerinde kıvılcımlar ya- narak hiçbir artistin veremeyeceği bir poz aldı. Şahane bir şeytandı, ancak bir tek erkeğin görebileceği bir şehvet kra- liçesiydi. Etekliğinin ucunu çabucak yukarı sıyırdı. Önce naylon çorabın altından büyülü uyumuyla biçimli bacak- ları göründü. Sonra naylon çorap sona erdi ve Velda'nın dolgun beyaz baldırları başladı.
Tamam yavrum, veter, dedim.