Orkide Evi, Lucinda Riley'in kaleminden okuduğum 3. kitap. 3 kitapta da ortak özellik geçmişle, karakterlerin kökleriyle olan bağlantılar yoluyla hikayenin oluşması. Konu her nereden başlarsa başlasın muhakkak hir aile sırrı ya da eski bir akraba bir yerden gelip olayın merkezine yerleşiyor ve sizi merak içinde bırakıyor. Uzun zamandır okuyabildigim tek kitap sanırım. Lucinda Riley'in başka kitaplarını da okuyacağım kesin.
Bambaşka dönemlerde yaşanmış farklı yaşam öykülerinin kesişmesi olan bir romandı Orkide Evi. Romanın başındaki ufak tefek ayrıntılar bu kesişmeye dair sizi baştan hazırlamış olsa da illa ki düğümün çözülüşünde etkilenmekten korumuyordu. Biraz Kürk Mantolu Madonna tadı aldım kendi adıma. Belki yazar etkiyi arttırmak adına fazla detaylı davranmıştı betimlemelerde. Belki de şahsi zaafıydı o yerlere, olaylara dair anlatımların çokluğu. Bazı bölümlerde sıkılmadım dersem yalan olur. (Şahsen onca içsel anlatımı yersiz bulmuştum). Bir de bir çok anda Julia'yı sarsmak istedim. Evet, kayıplar insan karakter ve davranışlarında illa ki derin izler bırakır. Ama körlüğün ve kabalığın da sınırları olmalı! Bir okuyucu sayfa sayısına değinmiş. Asla takılmadığım bir konudur. Ama bence bu roman için uzatmalardan kaynaklı bir durumdu.
Bittiğinde süreç içinde hissettiğim o derin etkilenme hissini kaybettiğimi fark ettim. Yolculukta ruhum yorulduğundan diye düşünüyorum. Özünde güzel bir kurguya sahip olan hikaye yukarıda bahsettiğim nedenlerle yıpratılmıştı.
Yine de okunası bir romandı. Ama özellikle alınmalı mı? Bence hayır.