Hiçbir şey, ilk ort sınıfların zihnine, insan ve yurttaş hakları kavramından daha uzak değildi. Kişisel özgürlük de doğal bir hak olarak iddia edilmiyordu. Yalnızca, sağladığı yararlardan ötürü isteniyordu.
Kar tutkusu tüm davranışlarını yönetiyordu; kimilerinin ancak Rönesans'ta başladığına inanmamızı istedikleri o ünlü "kapitalist ruhu" (spiritus capitalisticus), onda kolayca görülebilmektedir.
Şimdi, birdenbire, üstünde uygarlığın doğduğu ülkeler koparılıp alınmış; Hristiyan inancının yerini Peygamber’e bağlılık, Roma hukukunun yerini İslâm hukuku, Yunan ve Latin dillerinin yerini Arapça almıştı.
Yeni çağda olduğu gibi, orta çağda da demokrasi, kendi programlarını halkın karışık beklentilerine dayandıran bir avuç seçkin kişinin yolgöstericiliğinde ortaya çıkmıştır.