Ortadoğu’da Kültürel Geçişler

Kolektif

Sayfa Sayısına Göre Ortadoğu’da Kültürel Geçişler Sözleri ve Alıntıları

Sayfa Sayısına Göre Ortadoğu’da Kültürel Geçişler sözleri ve alıntılarını, sayfa sayısına göre Ortadoğu’da Kültürel Geçişler kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Avrupa’da modern anayasacılık, geç dönem Ortaçağdaki mülkiyete dayalı temsil sisteminden doğdu. 13. Yüzyılın ikinci yarısı, İngiltere’de ve Fransa’da parlamentoların kuruluşuna tanıklık etti; ve anayasacılığın nihai kurumsallaşmasına eriştiği yer parlamentolardı. Aynı zamanda mülkiyete dayalı temsil sistemi, temsil edilme yoksa vergi de yok,
Montesquieu’nün ufuk açan güçler ayrılığı görüşü, Avrupa tarihsel deneyiminin imbikten süzülmüş özüdür. Montesquieu, Avrupa’da yasama, yürütme ve yargı güçleri ayrılığını gözlemledi; hükümdar ilk iki gücü elinde tutarken üçüncüsünü uyruklarına bırakıyordu. Bu yüzden Avrupa monarşilerinde, üç gücün birden Sultan’ın elinde toplandığı Türkiye’de ya da bu üç gücü de aynı yargıç heyetinin ifa ettiği İtalyan cumhuriyetlerinde olduğundan daha fazla özgürlük vardı. Güçler ayrılığı ilkesi, bu üç gücün sınırlanmasını zorunlu kıldı ve dolayısıyla da güçlerin keyfi, şahsi kullanımının uzağında ve devlet yönetimindeki otoritenin kurumsallaşmasına yönelik atılmış köklü bir adımdı. Bununla birlikte Montesquieu’ye göre, kamu hukuku tabii hukuka dayalıydı. Bu nedenle o, kamu hukukunun Thomasçı sekülerleşme sürecini göz ardı edip neticeyi olduğu gibi kabul ederek, hür bir devlette “hür bir ruha sahip olduğu düşünülen her insan, kendi kendini yönetmelidir; bu, bir birim olarak halk için, yasama gücüne sahip olması adına vazgeçilmezdir” demiştir.
Reklam
13. Yüzyıl, iki başka gelişmeye daha tanıklık etmiştir. Birincisi, hukukun üstünlüğü nosyonu kraliyet yönetiminden ayrıldı. Roma hukukunun kabulüyle birlikte, erken dönem Ortaçağın İsa-merkezli krallığı yerini hukuk-merkezli krallık teorilerine bıraktı. Ortaçağın sonlarında ve modern zamanların başında hukuk-merkezli krallık fikri, “ulusun mistik bedeni” olarak yönetim şeklini merkeze alan görüşle kısmen yer değiştirdi, çünkü Kralın İki Bedeni, yani politik bedeni ve fani bedeni, birbirinden ayrıldı.
Henüz 17. Yüzyıldaki İngiltere’de “bir temel kanunun, koruyucusu olarak parlamentoyla birlikte var olduğu iddiasından, parlamentonun bağımsız olduğu iddiasına doğru” bir yönelimin varlığına şahitlik ediyoruz. Bu yönelim, 18. yüzyıl boyunca egemen oldu ve 1791 Fransız Anayasası’nda, milli egemenlik doktriniyle formüle edildi. Yürütme ve yargı arasındaki Ortaçağ ilişkisini bütünüyle dönüştürdü. Demokrasi, siyasal örgütlenmenin ilk prensibi olarak hukuk devletinin yerine geçti.
Anayasalar, çeşitli tarihsel süreçlerin tortularıdır, tek bir metin içinde bir araya getirilmiş, az sayıdaki yerli ve ödünç ilkelerde kristalize olur. Bu ilkeler ve onlarla ilişkili pratikler, toplumsal gruplar ve kurumlar tarafından sahiplenildikleri ölçüde etkin toplumsal güçler haline gelirler. Yazılı anayasalar, bu ilkelerin toplumsal ve kurumsal taşıyıcıları arasındaki uzlaşmaları temsil ederler. Politik düzenin tabiatı gereği ayrışık olan ilkelerine bir uygunluk kıstası getirmek suretiyle onlara göreceli değerler atfederler. O vakit, bu ilkelerin uyuşmazlığı ve belirli bir anayasada onlara verilen göreli değerin münasipliği, izleyen dönemin anayasa politikası için alt ve üst sınırları oluşturur.
Hiçbir liberal demokrasi, demokratik bir sistemin garanti altına alması gereken özgürlüğü gerçekten idrak eden ve çok isteyen bir halkın desteği olmaksızın sağlam bir şekilde yerleşemez.
Sayfa 124Kitabı okudu
Reklam