1300-1700

Osmanlı Dünyası ve Avrupa

Daniel Goffman

undefined Osmanlı Dünyası ve Avrupa Quotes

You can find undefined Osmanlı Dünyası ve Avrupa quotes, undefined Osmanlı Dünyası ve Avrupa book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Kısa süre önce çıkmış bir Osmanlı tarihi kitabındaki bölümlerden biri şöyle bir savla başlıyor: "Osmanlı Imparatorluğu'nun yaşam nedeni savaştı." Bu ifade, çoktandır Avrupa ve Amerika Birlesik Devletleri'nde yaygınlaşan, zarar verici ve yanıltıcı bir basmakalıp görüşü tam olarak özetliyor.
17. yüzyılın başlarına gelindiğinde, ticarette önde gelen uluslar olan İngiltere, Fransa, Felemenk ve Venedik, Osmanlı İmparatorluğu ve ötesine uzanan oldukça karmaşık ticaret ve yönetim ağları kurmuşlardı. Her ne kadar bu ağların her biri farklı güçlü yanlara, zayıflıklara ve yapılara sahip olsa da,5 belirli ortak özellikleri de vardı. Her birinin en tepesinde, İstanbul’daki temsilciler (elçiler, özel görevliler ya da balyoslar) bulunuyordu. Bu kişilerin sorumlulukları, yalnızca ülkelerinin hükümetlerini ya da şirketlerini değil, Osmanlı İmparatorluğu’nda oturan vatandaşlarını da temsil etmekti. Her hükümet ya da şirket ayrıca belirli Osmanlı kentlerinde yerleşik milletleri ya da aracıları yönetmek üzere konsoloslar da atıyordu. Sonuçta, her biri cemaatleri için en elverişli ticaret koşullarını ve Osmanlı hükümetinden en çok özerkliği elde etmek için birbiriyle yarışıyordu.
Reklam
Bu ülkede nice zulüm ve yolsuzluk varsa hepsi ulemanın başının altından çıkıyor.
Bizans’ın düşüşünün öyküsü pek çok kez anlatılmıştır;25 çünkü bu olay Avrupa tarihi için de, Osmanlı tarihinde başka hiçbir olayın olmadığı denli önemli bir olaydı. Gerçekten de, ortaçağ Avrupa’sının sona erip modern çağ Avrupa’sının başladığı an olarak kimilerince bir dönüm noktası bile sayılmıştır. Bu değerlendirmede belirli bir ironi var.Birincisi, kent daha önce, 1204 yılında, kör Venedik Dukası Dandolo’nun başını çektiği ateşli, acımasız ordu kente saldırdığında, Dördüncü Haçlı Seferi’nde alınıp yağmalanmıştı. Öyleyse, Konstantinopolis’in sanat yapıtlarının ve varlığının uçuverip -Venedik sarayına ve başka saraylara,kamu yapılarına düşmesi- ve kültürel yapıtların çoğunun yok edilmesi 1453’te değil 1204’te oldu; Büyük Kütüphane’nin yok edilmesi 1204 yılında oldu, 1453 de değil.
Gerçekten İnebahtı, "Türk"e karşı kutsal ittifaklar gerçekleştirilmesini sona erdirdi; Hristiyan ve Müslüman deniz kuvvetleri arasındaki son büyük deniz çarpışması oldu.
Sayfa 202Kitabı okudu
Osmanlı devleti, gerçekten de, -Sünni İslam mezhepleri arasında en uzlaşmacı olan- Hanefi mezhebine sahip çıkarak ve kanunlarını oluştururken dört mezhebi de hesaba katarak, İslam geleneğinin sınırları içinde en yüksek esnekliği gösterdi; böylelikle, imparatorluğun birbirinden apayrı Hıristiyan ve Musevi cemaatleri ile Sünni İslamın içindeki çeşitli mezheplerin yandaşlarını yatıştırmayı sağladı. Dahası, çeşitli tasavvuf akımlarını, şehir ekonomileri ve askeri örgütlenmeler içinde kurumlaştırarak, yerleşik kurallara uyum göstermeyen inanç ve uygulamaları temelde tasdik etmiş oldu.
Reklam
Asya'nın aranan mallarını dağıtanın İslam dünyası olması, Batı Avrupalıları bu dünyayla ticari ilişkilerini sürdürme ve geliştirmekte daha da istekli yapsa da, aralarındaki bağı biçimlendiren, Osmanlıların bir İslam toplumunda Müslüman olmayanlara biçtiği roldü. Geç ortaçağın Avrupalı Hıristiyanları “öteki”yle, özellikle Musevilerle ve Müslümanlarla ilişkilerini çoğu kez şiddetli zulüm ve dışlama biçiminde yürütüyorlardı. Osmanlılar kendi içlerindeki “öteki”lere daha az şiddetle, kuramsal bir Müslüman üstünlüğü dayatarak davranıyorlardı (bu üstünlük, Müslüman olmayanlardan alınan bir kelle vergisi ve çoğunlukla belirli simgesel, özel yaşamı düzenleyici kısıtlamalarla belli ediliyordu); bunu yaparken gösterdikleri neredeyse katıksız, fakat etkili bir umursamazlık içinde, imparatorluktaki çeşitli dinler, etnik cemaatler ve yabancılar yan yana yaşıyor ve sonuçta kendi iradeleriyle kaynaşıyorlardı.
Yayılmacılık geleneğinin gereği olarak her tahta çıkan padişah yeni bir toprak kazanımıyla başlangıç yaparak, kendine meşruiyet sağlamalıydı. II.Mehmed Konstantinopolis'e boyun eğdirmişti, I.Selim Suriye'yle Mısır'ı almıştı, Süleyman da Belgrad'la Rodos'u.
Sayfa 196Kitabı okudu
Padişahın (Süleyman I), Avrupalı krallarla rekabet etme yöntemlerinden biri, Roma ve Katolik imparatorluk gelenekleriyle ilişkili otorite simgelerinden taç ve hükümdarlık asasını benimsemesiydi.
Sayfa 141Kitabı okudu
Büyük Türk (Mehmet II), toprakları içinde var olan her şeyin öylesine efendisidir ki, ülkesinde yaşayanlar kendilerini onun tebaası olarak değil, köleleri gibi görür. Kimse kendi başının efendisi olmadığı gibi, evinin ya da tarlasının hâkimi de değildir.
40 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.