Osmanlı İmparatorluğu'nda Askeri İsyanlar ve Darbeler

Erhan Afyoncu
Bre koca köpek, veziriazam olmak için kulu tahrik ettin
Veziriazam Ahmed Paşa'nın yeniçeri ağalarına suikast düzenleyeceği öğrenildikten sonra yeniçeriler ulemanın da desteğini alarak Sofu Mehmed Paşa'yı veziriazam ilan ettiler. Sultan İbrahim azledilen Ahmed Paşa'nın öldürülmesini istemiyordu ancak yeniçeriler bunu kabul etmedi. Yeniçerilerin isteklerinin sonunun gelmemesine sinirlenen padişah, veziriazam Mehmed Paşa'ya "Bre koca köpek, veziriazam olmak için kulu tahrik ettin, bu kalabalık dağıldıktan sonra göresin senin hakkından gelirim" dedi ve paşaya iyi bir yumruk attı. Canını zor kurtaran paşa, konağına kaçtı. Vezaret mührünü de Orta Cami'de haber bekleyen yeniçeri ağalarına gönderdi. Bundan sonra yeniçeri ağaları Sultan İbrahim'i tahttan indirip yerine oğlu Şehzade Mehmed'i geçirmeye karar verdiler.
“Bu edepsizlik sizin aklınızın kusurudur.”
Fatih Sultan Mehmed ikinci defa tahta geçtikten sonra 1451’de Karaman seferine çıktı. Osmanlı ordusunu karşısında gören Karamanoğlu aman dileyince Fatih, Osmanlı topraklarına geri döndü. Genç sultan Bursa’da iken yeniçeriler sefer bahşişi isteriz diye kazan kaldırdılar. Yolun iki tarafında silahlı saf tutan yeniçeriler, Fatih’e “Padişahımızın ilk seferidir, kullara ihsan gerek” dediler. Askerin bu davranışından oldukça rahatsız olup incinen Fatih, 10 kise akçeyi askere dağıtıp ortalığı sakinleştirdi. Ardından Yeniçeri Ağası Kurtçu Doğan’ı falakaya yatırtıp, görevinden azletti. Yerine Mustafa Bey’i yeniçeri ağası yaptı. Yeniçeri subayları da Fatih’in öfkesinden nasiplerini aldı. Yayabaşlarinı çağırıp, “Bu edepsizlik sizin aklınızın kusurudur” diyerek onlara yüzer sopa vurdurdu ve görevlerinden azletti.
Reklam
II. Süleyman'ın Hatt-ı Hümâyûnu
“Siz ki veziriazam ve yeniçeri, sipahi, cebeci ve topçu kullarımsız. Cümlenize selam ve dualar ederim. Bu ana gelinceye kadar başkentimizde, Rumeli ve Anadolu’da halkı ateşlere yakıp âlemi haraba verdiniz. Bu devletin padişahlığını yoksa size mi sipariş ettiler. İçeri ve taşra mansıblarımda olan ocak ağalarımı istediğiniz gibi değiştirip, gün geçmez ki cemiyetten İstanbul şehrini berbad edip zengini fakir, fakiri zelil oldu. Ve bir alay ibadullahın ırzlarını ayaklar altına alıp âleme rüsva eylediniz. Yoksa size dünyada cevap verir yok mu? Bundan sonra bu fena hallerden el çekip hayır duamı alasınız. Yoksa bedduama uğrarsınız!”
Alemi hercümerc buldum
IV. Mehmed askerin darbesi sonucu tahttan indirildi. Yerine 8 Aralık 1687'de, 40 yıldır şimşirlikte olan Süleyman II. tahta çıkarıldı. Taht değişikliği olduğu sırada İstanbul yeni bir karışıklığın eşiğindeydi. Batı cephesinde büyük yenilgiler alan asker İstanbul yakınlarına gelmiş ulufelerini almayı bekliyordu. Ancak hazine sıkıntı içindeydi. Sadrazam ulufeyi denkleştirene kadar askeri İstanbul'daki çeşitli yerlere yerleştirmek durumunda kaldı. II. Süleyman, sadrazamı huzuruna çağırıp "Kırk yıldır bir karanlık yerde mahpus ve hayattan ümidi kesmiş iken yeniden dünyaya gelip gözüm açdım ve alemi hercümerc buldum" dedikten sonra şehirde zorbalık yapması muhtemel olanları uzaklaştırmasını emretti.
Benim ekmeğimi ve nimetimi yiyenlerden bana acıyan kimse yok mudur?
Valide-i Muazzama Kösem Sultan'ın da desteğini alan yeniçeriler Sultan İbrahim'i tahttan indirerek yerine Şehzade Mehmed'i (IV.) geçirdiler. Sultan İbrahim kendisi için hazırlanmış adeta bir hücreye benzeyen odaya hapsedildi. Devrik padişahın taraftarlarının itiraz seslerinin duyulmaya başlaması üzerine valide sultanın da katıldığı toplantıda Sultan İbrahim'in öldürülmesi yönünde karar alındı. Şeyhülislâmın fetvası ve yeni sultan IV. Mehmed'in ağzından babasının ölüm fermanı olan hatt-ı hümâyûnun alınması üzerine Sultan İbrahim'in öldürülmesi kesinleşti. Hapis tutulduğu odaya gidenler Sultanın, “Benim ekmeğimi ve nimetimi yiyenlerden bana acıyan kimse yok mudur? Beni göz göre göre bu zalimler katl ediyorlar, aman!” diye bağırarak yardım istemesine rağmen hiç merhamet etmediler ve Sultan İbrahim, Kara Ali’nin ellerinde 18 Ağustos 1648’de kapalı tutulduğu hücrede can verdi.
Venedik Balyosu Matteo Zane, 1592 tarihli raporunda yeniçerilerin nasıl idari nizama müdahele edecek kadar ileri gidebildiklerini şöyle anlatır; “Başka dönemlerde bu yeniçerilerin fazileti, hükümdarlarına karşı olan sadakat ve itaatleri, düzen içinde büyük bir güçle ve mükemmel bir disiplinle sıralarını gözeterek hepsi bir arada savaşmalarıyla, her türlü sıkıntıya katlanmaya alışık olarak yetişmiş olmalarıyla, bütün diğerlerininkinden üstün tutulmuştu. Ama şimdi sakadat ve itaatlerini yitirdiler, diğer şartlar da azaldı, alışık olmadıkları şekilde tembelliğe ve rahata yöneldiler. Bunun sonucu askerliği yozlaştırıyorlar. Yukarıda söylediğim gibi bu da ona eski gücünü kaybettirdi.
Sayfa 24
Reklam
Kavgamız devlet ve dünyaya aittir
"Bre Ömer! Bre eşşek! Bu senin söylediğin söz nasıl sözdür? Sus! O çeşit saçmasapan sözleri ağzına alma. Birkaç günlük ömür için din ve devlete düşman ve kâfirler gibi ihanet mi edelim? Ve cihan durdukça lânete siper olup, ocağımızın temeli yıkılıp, harap olmasına sebep ve illet mi olalım? Allah’a hamd olsun Müslümanız. Kavgamız devlet ve dünyaya aittir. Sözümüz oldu, ne güzel... Olmadı, emir Allah’ındır. Kazaya rıza... Önce beni, sonra sizi öldürürler. Bir can için devlete ve Allah’ın kullarına suikast lâyık mıdır?”.
Devşirme sistemi:
I. Murad’ın veziri Çandarlı Kara Halil ile devlet adamlarından Kara Rüstem devletin ihtiyaç duyduğu merkezi orduyu bu esirlerden meydana getirmeyi düşündüler. Kanun gereği esirlerin beşte biri padişahın hakkı olduğundan uç beylerine aldıkları esirlerin beşte birinin padişaha gönderilmesi emredildi. Esirler merkeze gönderilmeden önce hizmet edebilecek duruma gelmeleri için Anadolu’daki Türk ailelerine verilerek burada İslamiyet’in esaslarını ve Türkçe konuşmayı öğrenmeleri sağlandı. Burada üç, dört yıl gibi kısa bir sürede istenilen düzeye gelen esirler kapıkulu ocaklarının temellerini oluşturmuşlardı.
''Harekete geçilmeyen her dakika baştakilerin aleyhine, asilerin ise lehineydi. Karar vermekte geciken sultanların da sonu genelde tahttan indirilmek oluyordu. Örneğin II.Osman, Sultan İbrahim, II. Mustafa, III. Ahmed ve III. Selim, asiler üzerine hemen gidilmesine izin vermedikleri için tahtı kaybetmişlerdi. Buna karşılık Kanunî ve I. Mahmud örneklerinde olduğu gibi isyan büyümeden ve toplumsal bir katılım olmadan bastırmayı bilen hükümdarlar tahtlarını koruyabilmişlerdir.''
Yeditepe Yayınları
Reklam
Otuzbir Mart
II.Meşrutiyet’in ilanı üzerine İstanbul’a dönerek Mevlanzade Rıfat’ın yayınladığı “Serbesti” gazetesinin başına geçen Hasan Fehmi, yazılarında İttihat ve Terakki’yi sert bir dille eleştiriyordu. İttihatçılar, Hasan Fehmi’yi susturmak için gazeteye tehdit mektupları gönderdiler. Ancak Hasan Fehmi yazılarına devam edince 6 Nisan 1909 akşamı Galata Köprüsü üzerinde vuruldu. 8 Nisan günü çıkan gazeteler İttihatçılar’a ateş püskürüyordu. Hasan Fehmi Bey’in başyazarlığını yaptığı Serbesti Gazetesi “basın özgürlüğünün ilk kurbanı Hasan Fehmi Bey’in ruhuna fatiha” başlığıyla çıkmıştı. İttihak ve Terakki’nin muhaliflerinden İkdam Gazetesi Başyazarı Ali Kemal Bey, Mekteb-i Mülkiye’de, yani Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde siyasi tarih dersleri de veriyordu. O gün derse gecikmiş, öğrenciler de hocalarının geç kalmasından dolayı meraklanmışlardı. Ali Kemal, derse gelince kürsüye çıkmış, cebinden çıkardığı bir mendille terini silip, mendili tekrar cebine koyduktan sonra bezgin bir ses tonuyla konuşmaya başlamıştı. “Maalesef, evet maalesef bugün ders veremeyeceğim. Çünkü müteessir ve çok muzdaribim. Serbesti Gazetesi başyazarı arkadaşım Hasan Fehmi’nin şehid olmasının bende yarattığı üzüntü görev yapma imkanı bırakmadı. O atılan kurşun söz hürriyetine, fikir hürriyetine, vicdan hürriyetine atılmış bir kurşundur.”
Sayfa 333
Tanzimat döneminin ikinci padişahı olan Sultan Abdülaziz de bir darbe ile devrildi. Darbeyi yapanlar, V. Murad’ın hastalığı dolayısıyla Sultan Abdülaziz’in hayatta kalmasının kendileri için tehlikeli olacağını düşünüyorlardı. Bu yüzden Sultan Abdülaziz’i öldürtüp, intihar süsü verdiler.
Kösem Sultan'ın ölümü..
Birkaç askerin gayretiyle yere serilen Kösem Sultan’ın boğazını Kuşçu Mehmed olanca gücüyle sıkarak nefes almasını engellemeye çalışırken bir fırsatını bulan Kösem, Mehmed’in elini ısırdı. Canı yanan Mehmed elindeki hançeri Kösem Sultan’ın gözüne sapladı. Tüm bu boğuşmalar esnasında fırsatçı bir kaç asker Kösem’in kulağındaki küpeleri almaya çalışırken kulağını parçaladı, birkaçı da parmağındaki yüzükleri almak için parmaklarını kırdı Kösem Sultan’ın tüm değerli eşyası yağma edildikten sonra yarı çıplak bir vaziyette yerde yatan bedenini gören askerler “Öldü! Öldü!” diye bağırmaya başlayınca, Kuşçu Mehmed de yaşlı valide sultanı öldü zannederek bıraktı. Olay yerinden uzaklaşmakta olan askerler Kösem’in inleyerek nefes almaya başladığını fark edince, Kuşçu Mehmed eline geçirdiği bir perde parçasıyla valide sultanı boğdu. Kösem Sultan’ı boğarken Kuşçu Mehmed’in üstü başı kanlar içinde kalmıştı. Mahpeyker Kösem Sultan, ölümüyle de Osmanlı tarihinde yine bir ilke öncülük etti. Çünkü Harem’de öldürülen ilk valideydi.
1648’de bir darbeyle babası Sultan İbrahim’in tahttan indirilmesi ile padişah olan IV. Mehmed, elde ettiği tahtı yine darbe ile bıraktı. IV. Mehmed, tahta geçtiğinde daha 7 yaşındaydı. Kanunî’den sonra Osmanlı tarihinde en uzun süre tahtta kalan padişah oldu. Tam 39 sene 3 ay 1 gün.
İlk isyan ve 2. Muradın tekrar tahta çıkışı:
Yeniçeriler, Şehabeddin Paşa’yı öldürmek için evini bastılar, ancak paşayı elegeçiremediler. Paşanın evini yağmaladıktan sonra Edirne’ nin doğusunda bir tepeye çekildiler.Yıldırım Bayezid’in oğlu olduğu iddia edilen ve İstanbul’da bulunan şehzadenin yanına gidecekleri tehdidini savurdular. İsyan, yeniçerilerin maaşlarına yarım (buçuk) akçe zam yapılarak yatıştırılabildi. Ayaklanmanın asıl sebebi ise Çandarlı Halil Paşa’nın, II. Murad’ı tekrar tahta geçirmek istemesiydi. Nitekim isyan karşısında genç hükümdarın zor duruma düşmesi üzerine, II. Murad Manisa’dan Edirne’ye davet edildi ve gelişi genç padişaha bildirilmedi. II. Mehmed bir av partisine çıkarılarak oyalandı. II. Murad, Edirne’ye geldikten sonra yeniçerilerin onayını alıp, tahta çıktı. Oğlunu da Manisa’ya vali olarak gönderdi.
Resim