Osmanlı Tarihi 1.Cilt kitaplarını, Osmanlı Tarihi 1.Cilt sözleri ve alıntılarını, Osmanlı Tarihi 1.Cilt yazarlarını, Osmanlı Tarihi 1.Cilt yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Garip bir tesâdüfle bu sırada Güneş
tutuldu. Müneccimler bunu İran’ın o zamanlarda sembolü Güneş
olduğu için OsmanlI’nın gâlip geleceği tarzında hayra
yorumladılar. Bu da ordunun mâneviyatım düzeltti.
“Seni
yok etmek üzere doğuya hareket edeceğimi daha önce bildirmiştim. Yapacağım işten
seni birkaç ay evvel haberdâr etmekteki kasdım,
hazırlıklarını tamamlaman ve gafil bulundum, gerekli kuvvetleri
toplayamadım dememen içindi. Fakat uzun zamandan beri
benim hazırlıklarıma ve gürültülü hareketlerime, hattâ
Erzincan dağ ve tepelerine gelmiş olmama rağmen sende halâ hiçbir
hareket eseri yok. O şekilde gizleniyorsun ki; yokluğunla
varlığın arasında bir fark görülmüyor. Hâlbuki «kılıç dâvâsın
edenlerin siper gibi belâlara göğüs» germesi ve «severlik sevdasında olanların zahm-i tığ
u tîrden» yâni kılıç ve ok yarasından korkusu ve kaygusu olmaması gerektir,
ölümden korkanların kılıç kuşanması ve ata
binmesi münâsip olmaz. Eğer
gizlenmekteki maksadın askerimin çokluğundan ileri geliyorsa, ben bu korkunu gidermiş olmak için onlardan kırk binini Kayseri ile Sivas arasında bıraktım. Sanırım ki bir basma bundan
daha fazla bir iyilik yapılamaz. Onun için eğer sende bir parça «gayret ve hamiyyet» varsa hemen askerime karşı çık!.
.”
Âb-ı ruy-ı Habib-i Ekrem için,
Kerbelâda revan olan dem için,
Şeb-i firkatte ağlayan göz için,
Reb-i aşkında sürünen yüz için,
Ehl-i derdin dil-i hazini için,
Câna te’sir eden enini için,
Eyle yâ Rab lütfunu hemrâh,
Hıfzım eyle bize peşt ü penah,
Ehl-i İslâm’a ol muin ü naşir,
Dest-i a’duyı bizden eyle kasîr!
Bakma yâ Rab bizim
Gerçekten son sultan Vahideddin’in vatandan ayrıldıktan sonra Mekke’de yayınladığı beyannâ-mede aynı görüşü tekrarlayarak:
“Şimdi bana bigayri hakkın (haksız olarak) ihânet-i vataniye isnad edenler, Hilâfet ’i hukuk ve nüfuzundan tecrid ve tâdil ederek bu «Saltanat-ı Muham- mediye'yi yıkmışlar ve yalnız vatanlarına değil, bütün Alem-i İslâm ’a ihânet etmişlerdir.” dediği görülmektedir. (Bu beyannâmenin tam metni için, “Geçmişi ve Geleceği ile Hilâfet” isimli eserimize bakılabilir.)
Mektep kitaplarındaki “din” ve “târih” tahripkârlığına verilecek misâller sonsuzdur. Biz burada 1931 Yılı basım tarihli lise târih kitaplarının İslâm tarihi ile alâkalı olan II. cildindeki tek bir paragrafın nakli ile iktifâ etmek istiyoruz. Yüzlerce emsâli içinde dikkatlerinize sunulan bu bir tek paragrafın bile o devirde körpe dimağların nasıl “İslâm karşıtlığı” ile ifsad ve idlâl edildiğini göstermeye kâfi geleceği kanaatindeyiz:
“..Muhammed’in Peygamberliğinin başlangıcına dâir birçok rivâyetler vardır. Bunlar pek çok efsânelerle karışmıştır. Hakikatte Peygamberin ilk söylediği Kuran âyetlerinin ne olduğu katî sûrette malûm değildir. Muhammed uzun bir devirdeki tefekkürlerin mahsulü olan âyetleri lüzum ve ihtiyaçlara göre takrir ediyordu. Bununla beraber kendisini tahrik eden kuvvetin tabiat fevkinde bir mevcudiyet olduğuna samimi sûrette kaani idi. Muhammed’i harekete getiren ilk âmil bu samimi heyecanlar olmuştur. Muhammed hidâyette irticâlen dinî hitâbette bulunan bir vâiz oldu. Vâizlikten Nebiliğe, Nebilikten nihâyet Allah’ın Resulü haline geçti...”
(Bkz. Târih II. İstanbul 1931, sh. 91)
Fatih’in bu imar hareketlerine ilaveten yaptırdığı iki sarayı da zikretmek gerekir.Bunlardan birincisi bugünkü İstanbul Üniversite binasının bahçesinde yapılmıştı.İstanbul’da ilk yapılmış olan bu saraya daha sonra “Eski Saray” denilmeye başlanmıştır.Zira Fatih, 1474-1478 yılları arasında bugünkü Topkapı Sarayı’nın bulunduğu yere “Yeni Saray” adıyla bir saray inşa etmiştir.Buna önceleri Yeni Saray denilmekteyken, bilahare Haliç tarafındaki girilen giriş kapısının iki tarafına Haliç’e giren Donanma’nın Padişah’ı selamlamasına mukabelede bulunmak üzere iki top konulmuş olmasından dolayı oranın ismi olan Topkapı, daha sonra bu saray hakkında yerleşip yaygınlaşmıştır.
Fatih, kabına varılmaz bir surette fikir ve vicdan hürriyeti taraftarı olmasından dolayı bu hususta sadece Müslüman âlimlerden değil Hıristiyanlardan bile gerektiği ölçüde istifade yoluna gitmiştir.Patrik Gennodios ile ilmi sohbetlerde bulunduğu ve ona Ortodoks akaidi üzerine bir eser yazdırdığı bilinmektedir.Trabzonlu bir Rum olan Amirutzes’e değer vererek ona 1456 yılında bir Dünya haritası çizdirmiştir.Onun Bizans âlimlerinden Kritovulos’u da istihdam ettiği ve bu zatın Fatih devrine kaynaklık eden bir tarihi bulınduğu malumdur.
Bosnalılar, Bogomil mezhebinde idiler.Bu mezhebe göre Hz. İsa -haşa- Allah değil sadece bir peygamber olarak kabul edildiğinden, Katolikler bunlara düşmandılar.Birçok vesile ile onları katliama maruz bırakmışlardı.Çoğu Katolik Macarlar tarafından icra edilmiş olan bu zulümler dolayısıyla Bosnalılar, Papalık’a karşı da nefret hisleriyle doluydular.
İşte bu sebepledir ki fethi müteakip Bosnalılar’ın kitleler halinde müslüman olmaları gibi mesut bir netice ortaya çıktı.Bundan pek memnun olan Fatih, Bosnalılar’ın ordu ve saray hizmetinde kullanılmasını kabul etti.Mesela Yeniçeri Ordusuna sadece Hıristiyan çocukları alındığı halde, Bosnalılar’dan arzu edenlerin de -bir iltifat ve imtiyaz olmak üzere- Yeniçeri Ordusuna kabulleri başlamış oldu.Osmanlı kaynaklarında “Poturoğulları” adıyla anılmış olan ve diğer devşirmelere tercih edilen insanlar bu Bogomil mezhebindeyken İslamiyet’i kabul eden Bosnalılar’dır.Bu kelime Bogomiller’in diğer bir adı olan “Pataren” kelimesinin Osmanlıca’ya “Potur” suretinde intikal etmiş olmasından doğmuştur.Bosnalılar samimi ve sadakatli insanlar olarak Osmanlı’ya uzun asırlar hizmet eden kimseler olmuştur.Bunlardan Sadrazamlık makamına kadar yükselen birçok insan çıkmıştır.