1281'den 1923'e

Osmanlı Türkleri

Justin McCarthy

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
İkinci Murat savaşmaya zorlanan barışsever olarak kabul edilebilir kişisel olarak İmparatorluğu'nun sarayının iç işleri ile ilgileniyordu onun İdaresi altındaki Osmanlı Sarayı eski Ortadoğu'da hükümdarların büyük saraylarına benzemeye başladı. Edirne boyut ve ekonomik güç olarak müthiş büyüdü. büyük bir hrıstiyan nüfusuna rağmen İslami bir başkent görünümü aldı. Murat büyük bir medrese ve İslami yapılar inşa etti. Murat İmparatorluğu'nun ekonomik altyapısı ile ilgileniyor; Örneğin Köprüler inşa ediyordu. Kendisi ve yetkililer, yazarlara düşünürlere ve sanatçılara sahip çıkıyordu. İslami açıdan mistik bir anlayışı tercih ediyordu Edirne'ye Mevlevi dervişleri için büyük bir tekne inşa etmişti sufilerin imparatorluk çapında desteklenmesine elverdi İran Maveraünnehir ve Irak'tan Şeyhler Edirne'ye geldi.
Osmanlı Devleti'nde kölelik sistemi resmen I. Murat döneminde başladı gelenekler ve yasalar uyarınca birliklerin ele geçirildiği ganimetlerin Beşte biri Sultan'a veriliyordu Murat 5'te Birlik payını savaş alanında ele geçirilen esir askerler olarak alıyordu. Çoğu zaman durum böyleydi. bu köleler yeni Birlikler yani Yeniçeri olarak gruplandırılıyodu. imparatorluk kölelerini sisteme dahil etmenin bir diğer yolu da yeni fethedilen toprakların ya da vasalların hükümdarlarının oğulları ya da derebeylerinin Osmanlı sarayına alınmasaydı. Bunlar ele geçirilen Askerlerin en kıdemlileri ile birlikte idari görevler almak üzere eğitiliyor ve yüksek kademelerde göreve getiriyordu. bu sistem en yaygın şekilde I. Beyazıt geliştirdi köleleri eyaletlere vali ya da kumandan olarak atıyor zenginliklerini sürdürmeleri için toprak bağışlıyordu. İkinci Murat sistemi genişletti Ama yine de Merkezi idaredeki atamalar sonra hazine ve sadrazamlığı içerecek şekilde Türk olarak doğanların idaresine bırakıldı. Bu uygulama II Mehmet dönemine kadar bir şekilde sürdürdü ancak ikinci Mehmet yönetimi sırasında imparatorluk köleleri merkezi yönetimdeki kilit noktalara da getirilmeye başlandı.
Reklam
Osmanlıların yönetim alanında yepyeni uygulamalar geliştiren yaratıcı bir niteliğe sahip olmadıkları doğrudur. Adepte ettikleri her şey başkaları tarafından denenmişti. Bazen en iyi yönetim şeklini bulana kadar deneme yanılma yöntemine başvurdukları olmuştu. Osmanlı dehası farklı sistemleri kaynaştırma, değiştirme ve geliştirme konusunda kendini gösteriyordu, işleyen bir yönetimi bu şekilde kuruyorlardı.
Bu arada Hıristiyanlar, yarımadanın her köşesinde, Müslümanlara saldırıp öldürmüşlerdi. Müslümanların minareleri ve evleri yakılıp yıkıldı ve malvarlıklan imha edildi, böylece kalelere kaçanların dö­nüş umutlarının silinmesi amaçlanıyordu. 26 Mart'tan 1821 yılında 22 Nisan'a rastlayan Paskalya pazarı'na kadar geçen süre boyunca 15 bin Müslüman'ın öldürüldüğü ve Türkler'e ait 3 bin çiftlik evinin yerle bir edildiği sanılıyor. ... Çaresizlik içindeki Türkler üç gün boyunca vahşet çetelerinin acı­masızlığına ve şehvetine teslim edildi. Cinsiyet ve yaş ayrımı ya­pılmıyordu. Kadınlar ve çocuklar öldürülmeden önce işkenceden geçiriliyordu. Katliam öylesine büyüktü ki bizzat Kolokotrones (Yunanlı gerilla lideri), surlardan geçerek kasabaya girdiğinde atının ayaklannın yere değmediğini söylüyor. Zafere giden yol cesetlerle kaplanmıştı. İki günün sonunda sefil bir şekilde geriye kalan, çoğu kadın ve çocuk olmak üzere, her yaştan ve cinsiyetten olan iki bin Müslüman toplanıp dağ geçidine doğru sürüldü ve orada hayvanlar gibi kesilerek katledildi. Ayaklanmanın bitmesi ve yeni bir Yunan krallığı kurulmasıyla birlikte, ataları Güney Yunanistan'da yüzyıllardır yaşayan Türkler ya ölmüştü ya da sürgüne gönderilmişti.
Sayfa 413
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.