Aşık olmak da, evrenle olmasa bile, genellikle bir başka insanla tamamen bütünleşme hissini yaşatır. Bu da, mantık dışı deneyimlerden biridir. Gerçekten de, Freud aşık olmayı "psikozun normal prototipi", bir çeşit delilik gibi ele almıştır. Eski inanışlara göre de aşıklara, ay (Luna) delilik yarattığı için, "ay çarpmış" -Lunatic- (divane) denirdi. Kara sevdalı aşıklara, inançlarını paylaşmadığımız inananlara ve sannlanm saçma bulduğumuz delilere gösterdiğimiz hassasiyeti sergileme eğilimimiz vardır. Aşık biriyle tartışmanın hiçbir işe yaramadığını gayet iyi biliriz. Kara sevdaya neden olan kişinin bu bağlılığa hiç değmeyeceğini bilsek de, bunu dile getirmenin anlamı yoktur. En aklı başında ve mantıklı insanlar bile, aşkın çekiciliği ve kuruntularına karşı bağışıklık sahibi değildir. Aşkta hayal kırıklığına uğramak yıkıcı olsa da, hiç aşık olmamış olmak, çok önemli bir deneyimi kaçırmış olmaktır.
Dini vahiyler ve sanrı sistemlerinin ortak dezavantajı, katı ve değişmez olmalarıdır. İnanan, inanış sistemine o kadar fazla yatırım yapar ki, artık onu ne değiştirebilir ne de mantık çerçevesinde tartışmaya açabilir. Sürekli arayışta olan ve sadece kısa aralıklarla aradığını bulan kuşkucular ise bu açıdan kendilerini daha az engellerler. Arayışı sırasında, kuşkucu peşinde koştuğu bütünlüğün mükemmelliğini bir an için bile görebilse, kendini oldukça şanslı hissetmelidir.
Başarılı bir sahtekarın, sıradan insanların başaramayacağı şekilde kendi fantezilerine inanma becerisi olması şarttır. Çoğu sahtekar gibi, eğer kişi bir de coşkulu ve karizmatik ise, bu kişinin aynı zamanda aşırı derecede anormal ya da kronik bir psikotik olduğu gözden kaçabilir. Sosyal yaşamda başarısız olanların ruhsal anormalliklerini fark etme eğilimimiz daha fazladır. Sosyal olarak etkin ve kendi halinde olanların rahatsızlıkları ya görmezden gelinir ya da inkar edilir.