Feminist hareketin ikinci dalgası olarak isimlendirilen dönem boyunca, akademideki pek çok kadın, disiplinleri hakkında sivri sorular sormaya başladı: Bu alanda neden bu kadar az kadın var? Kadınların aktiviteleri, başarıları ve ilgileri, niçin bilimsel tutumda bu kadar az kabul edildi? Neden bu sorular daha önce sorulmadı?⁵ Belki de Batı felsefe geleneğine bu şekilde yaklaşırken feministlerin gözüne ilk çarpan şey onun feminen olanı hor görmesidir.⁶ Büyük filozoflar tarafından kadınlar büyük oranda görmezden gelinse de, her ne zaman tartışılmış olsak, karalanırız. Şaşırtıcı bir biçimde felsefecinin çoğu kez başka bir yerde tam bireylik için hayati olduğunu düşündüğü birtakım özellikleri, kadınlar için açık bir şekilde inkâr etmesini içeren hareket, tanım gereği bizi, daha az insan yapar. Bu yüzden “insan”ı düşünen hayvan olarak tanımlayan Aristoteles, “etkin olmak için (gereken) güçten yoksun olması” bakımından kadın aklının noksan olduğunu iddia etmektedir.⁷ “Erkeğin” sivil anlaşma vasıtası ile doğal güç ilişkilerinin sınırını aşabileceğini düşünen Locke, karı-koca arasındaki bir anlaşmazlık durumunda, “daha muktedir ve daha güçlü olduğu için doğal olarak erkeğin payına düşer” kuralını açık bulmaktadır.⁸ Özgürlüğü, insanlığın ayırt edici işareti olarak kabul eden Rousseau, kadın (pasif ve zayıf) ve erkeğin (aktif ve güçlü) farklı mizaçlarından hareket eden, “kadın, erkek tarafından memnun edilir ve erkeğin egemenliği altına alınır” düşüncesine sahiptir.⁹
⁵ Bu soru, Sandra Harding’in makalesinin konusudur, “Why Has the Sex/Gender System Become Visible Only Now?”, Harding ve Hinttikka’nın içinde, Discovering Reality, 311-324.
⁶ Ben açıkça aksini söylemediğim sürece, odak noktamı, (“Batı geleneği” olarak atıfta bulunduğum) bu geleneğin öcülleri ile birlikte, analitik geleneğin içerisinde yapılan felsefi çalışma ile sınırlandıracağım. Ben, analitik geleneği, tarihsel olarak, kabaca, yirminci yüzyılın başlarından beri, İngilizce konuşulan dünyada (Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda, Birleşik Krallık ve ABD’de) egemen olan felsefi düşünme olarak karakterize ediyorum. (Bu yüzden, Rorty’nin aksine ben, Amerikan pragmatizminin, Analitik gelenek için olduğunu iddia ediyorum.) Ben, eğer kadınların rolü hakkındaki hikayeler çok farklı olsaydı çok şaşıracak olmama rağmen Batılı olmayan gelenekler hakkında hiçbir iddiada bulunmuyorum. Aristotle, Politics, Philosophy of Woman’ın içinde, 3. baskı, ed. Mary Mahowald (Indianapolis: Hackett, 1994), 31.
⁷ Aristotle, Politics, Philosophy of Woman’ın içinde, 3. baskı, ed. Mary Mahowald (Indianapolis: Hackett, 1994), 31.
⁸ John Locke, Two Treatises of Government, Mahowald’ın içinde, Philosophy of Woman, 72.
⁹ Jean-Jacques Rousseau, The Emile, Mahowald’ın içinde, Philosophy of Woman, 89.