Kafasının içi doluydu, söylenecek çok şeyi vardı daha, ama artık o yakıcı ivedilik duygusunu, söyleyeceklerini bir an önce söyleme zorunluluğunu hissetmiyordu. Yavaş yavaş, ama olanca açıklığıyla anlamıştı: Söylemeye değecek ne vardı ki? Salt söylemek eylemi bile tümüyle anlamsız değil miydi?