"Yaşa yaşa, hep aynı şey, derdi. İlkbahar, yaz, sonbahar, kış... Domates, patlıcan, lahana, kavun, karpuz, pırasa! Hep aynı şeyler. Bir süre sonra yaşamın çekici bir yanı kalmıyor, ölümü bile özlüyor insan..."
1968 Türkiye'sinde genç yaşta pek çok insan, köylerinden, kasabalarından, iş bulmak, okumak amacıyla akın ettikleri büyük kentlerde pek çok şeyi ilk kez gördü, ilk kez yaşadı. Teknolojik gelişmeler yanında, zenginliğin tüketim çılgınlığını, çıplak kadını, seks ticaretini, sınıf ayrılığını, sosyalizmi, devletin güçsüzlüğünü, kendi güçsüzlüğünü... Önce sol sağ parçalanmasını, daha sonra, çaresizliğin kucağında, din sömürüsüne teslim olmayı yaşadı ve durmadan kan kaybetti.