"Hayat, pişmanlıklar ve umutların toplamıdır biraz . Her sabah gözümüzü yeni bir güne açtığımızda aslında bu pişmanlıklar ve umutlarla hayata bakarız. Bu sebeple hayat kaygandır biraz da. Ellerimizin arasından hiç belli etmeden kayar gider. Gidince anlarız gittiğini, eksikliğini. Giderken işaretlerini bırakır. Saçlarımızda beyaz, yüzümüzde kırışıklık ve hayatımızda alışkanlık olarak. Alışırız yaşamaya ve ölüme doğru yol almaya. Ama ölümün herkese gelebileceğine rağmen en son bize uğrayacağına dair yalanlar büyütürüz nedense. Gerçi gönüllü inananlardanızdır bu yalana. Öyle değil midir zaten? Kişi en büyük yalanlarını kendine söyler ve en büyük yalanlarına yine kendisi inanır. Tasavvufta ibnü'l-vakt olmak diye bir kavram vardır. Yolcu, Allah'a yakınlık kazanmasına sebep olacak bir ameli yapmaya başladığında, o ameli yaptıktan sonra başka bir amel daha yapacak kadar yaşayacağını aklına getirmez. Çünkü bilir ki kişi sadece anda yaşamaktadır ve an, her an yokluğa kapı açmaktadır. Bu sebeple kişi vaktin çocuğu olursa nefsinin üzerindeki ileriye dönük arzularını gemleyebilir ve bir zaman sonra ebül-vakt denilen vaktin babası olma haline ulaşabilir. Bu makamda kişi, zamanın üzerindeki tortuları silmiş ve anın hakikatine varmıştır..." "Ben" iyle karşılaşmaktan ürküp, kendini ayrıntıya kaptırmış insana bir kalbi olduğunu ve her halükarda insanın kendine dönmesi gerektiğine vurgu yapan bu kitap benden size çokça tavsiye...